SELEME İBN-İ KAYS EL-EŞCA'İ
Ömerül-Faruk, halkın güven ve huzur içinde uyuması için gecesini hiç gözünü kırpmadan Medine sokaklarında geçirmişti.
Sokaklarda dolaşırken, aklına Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yiğit ve kahraman sahabîleri geliyordu. Çünkü onlardan birini Ehvaz'a gidecek orduya komutan tayin etmek istiyordu.
Bir müddet sonra şöyle mırıldandı.
«Buldum onu... Evet Allah'ın izniyle buldum onu...»
Sabah olunca, Seleme İbn-i Kays el-Eşca'i'yi çağırıp şöyle dedi:
«— Seni Ehvaz'a gidecek orduya komutan olarak tayin ettim. Allah'ın adıyla yürü. Allah'a inanmayan kimselerle Allah için dövüş. Düşmanınız olan müşriklerle karşılaştığınızda onları İslâm'a çağır. Eğer müslüman olup kendi yurtlarında kalmak isterlerse ve kendilerinden başkasıyla yapılan bir harbe sizinle birlikte katılmazlarsa, onların sadece zekât vermeleri gerekir. Ganimette hisseleri yoktur.
Şayet sizinle birlikte dövüşmek isterlerse, sizin lehinize olan onların da lehine, aleyhinize olan onların da aleyhinedir.
Eğer müslüman olmayı kabul etmezlerse onları cizye [1] vermeye davet et. Onları kendi haline bırakınız, onları kendi düşmanlarından koruyunuz. Onlara güçlerinin üstünde birşey yükiemeyiniz.
Eğer bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşınız. Şüphesiz Allah, onlara karşı sizin yardımcınızdir.
Harpte galip gelirseniz, aşırı hareket etmeyiniz, zulmetmeyiniz, ölülerin organlarını kesmeyiniz. Hiçbir çocuğu öldürmeyiniz».
Seleme :
«— Baş üstüne, ya Emîraimüminîn!..» diye cevap verdi.
Hz. Ömer onu sıcak bir İlgiyle uğurladı. Ellerini kuvvetlice sıkıp onun için dua etti.
Hz. Ömer, Seleme ve askerlerinin omuzlarına yüklediği vazifenin büyüklüğünü biliyordu. Çünkü Ehvaz; yolları korkunç, kaleleri muhkem, Basra'yla İran arasında dağlık bir bölgeydi. Orada çok çetin bir kurt halkı oturuyordu. Kuvvetlerini, İranlıların Basra'ya yaptıkları saldırılardan korumak, Irak'ın selâmet ve emniyetinin tehlikeye maruz kalmaması için, Ehvaz'ı kendi sahaları haline getirmelerine engel olmak için müsiümanların orayı mutlaka fethetmeleri veya hakimiyetleri altına almaları gerekiyordu...
Seleme ibn-i Kays, Allah yolunda savaşan ordusunun başında yola çıktı. Ancak Ehvaz topraklarında biraz İlerledikten sonra, oranın sert tabiatıyla çetin bir mücâdeleye girdiler.
Ordu, yalçın tepeleri aşmaya, mikroplu su birikintilerinden geçmeye, gece ve gündüz, öldürücü yılan ve zehirli akreplerle mücâdele etmeye başladı. Seleme ibn-i Kays'ın inançlı ve temiz kalbi askerlerinin üzerinde titriyordu. Zira işkence etmek tatlı, korkutmak ise kolaydı. O, zaman zaman askerlerine, gönüllerini titreten nasihatlerde bulunuyor, gecelerini Kur'ân'ın güzel kokularıyla dolduruyordu. Böylece onlar, Kur'ân'ın ışığına bürünüyorlar, onun parıltısında yürüyorlar ve yorgunluklarını unutuyorlardı...
Seleme ibn-i Kays, Halîfe'nin emrine uyarak Ehvaz'lılarla karşılaşınca Allah'ın dinine girmelerini teklif etti. Ama onlar kabul etmediler. Onları cizye vermeye davet etti, yine kabul etmeyip, burun kıvırdılar. Müslümanlar için, harp etmekten başka bir çare kalmamıştı, vereceği güzel sevabı umarak Allah yolunda cihâda başladılar.
Son derece şiddetli bir savaş oldu. İki taraf harp tarihinin pek az şahit olduğu çeşitli kahramanlıklar gösterdiler.
Çok geçmedi savaş, Allah'ın adını yüceltmek için savaşan mü'mirilerin lehine açık bir zafer, Allah'ın düşmanı müşrikler için de kötü bir yenilgiyle sonuçlandı.
Savaş bitince Seleme ibn-i Kays hemen askerleri arasında ganimetleri taksim etti.
Ganimetler arasında güzel bir süs eşyası buldu, onu Emîrulmü'-minîn'e hediye etmek istedi. Askerlerine şöyle dedi:
«— Bu süs eşyası aranızda taksim edilse bir değer ifâde etmez. Onu Emîrulmü'minîn'e göndersek, razı olur musunuz?»
«— Evet», dediler.
Süs eşyasını bir kutuya koydu. Kavmi Benî Eşcâ'dan birisini görevlendirdi ve ona:
«— Kölenle birlikte Medine'ye git. Emîrulmü'minîn'e fetih müjdesini ver ve bu süs eşyasını ona hediye olarak sun», dedi.
Benî Eşca'lı şahsın Ömer ibnu'l-Hattab'ın yanında başına gelen ibret ve öğüt dolu bir hadîse vardır.
Hadiseyi bizzat kendisinin anlatması için sözü ona bırakalım. Benî Eşca'lı şahıs anlatmaktadır:
«— Kölemle birlikte Basra'ya gittim. Seleme ibn-İ Kays'ın bize verdiği paralarla iki deve satın alıp yol azıklarımızı yükledik ve Medine'ye doğru yöneldik. Oraya varınca mü'minlerin emîrini arayıp sordum. Onu çoban gibi değneğine dayanmış bir halde, kendisi ayakta, müslümanlara yemek yedirirken buldum. O, hem yemek tabaklarını kontrol ediyor, hem de kölesi Yerfe'e şöyle diyordu:
«—> Yerfe'! Şunlara et ilâve et... Yerfe'! Şunlara ekmek ilâve et... Yerfe'E Şunlara çorba ilâve et...» Hz. Ömer'in yanına varınca bana:
«— Otur!» dedi. Yemek yiyenlere yakın bir yere oturdum ve bana da verdikleri yemeği yedim. Oradakiler yemeklerini bitirince Ömer:
«— Yerfe1! Tabaklarını kaldfr!» dedi ve oradan ayrıldı. Ben de onu takip ettim.
Evine girdikten sonra, müsaade isteyip ben de girdim. Evinde kıldan yapılmış bir örtü parçası üzerinde oturuyordu. İçleri lifle doldurulmuş iki deri yastığa da yaslanmıştı. Birisini bana uzattı, ben de onun üzerine oturdum. Arkasında bir perde vardı. Perdeye doğru dönüp:
«— Ummu Kulsûm! Bize yemek getir...» dedi. İçimden: «— Emîrulmü'minîn'in kendi yemeği nasıl acaba?» dedim.
Ummu Kulsûm ona, üzerinde çekilmemiş tuz bulunan yağlı bir ekmek getirdi. Bana:
«— Buyur, ye!» dedi. Biraz yedim. O da yedi. Ben, ondan daha güzel yemek yiyen kimse görmemiştim». Daha sonra şöyle dedi:
«— Bize içecek birşey verin». İçinde arpa şerbeti bulunan bir bardak getirdiler.
«— Önce misafire verin» dedi ve bana verdiler. Bardağı aidim. Biraz içtim. Sonra bardağı o aldı, kanıncaya kadar ondan içti ve şöyle dedi:
«— Bize yiyecek ve su veren Allah'a hamdolsun». O sırada:
«— Emîrulmü'minîn! Sana bir mektup getirdim», dedim.
«—Nereden?» «— Seleme ibn-i Kays'tan».
«— Seleme îbn-i Kays ve onun elçisi hoş geldi, safalar getirdi. Bana müslüman ordusundan bahset».
«— Mü'minlerin Emîri! Durum arzu ettiğin gibi. Onlar selâmettedirler. Allah'ın düşmanlarına karşı zafer kazanmışlardır».
Ona kazanılan zaferi müjdeleyip ordu hakkında ayrıntılı bilgi verdim. Hz. Ömer:
«— Bunu lütfeden Allah'a hamdolsun» dedi ve arkasından: Basra'ya uğradın mı?»
«— Evet, ya Emîralmü'minîn!»
„—. Müslümanlar nasıl?»
«— Bunu lütfeden Allah'a hamdolsun». dedi ve arkasından:
«— Basra'ya uğradın mı?»
«— Allah'ın izniyle iyiler».
«— Fiyatlar nasıl?»
«— Fiyatlar çok ucuz».
«— Ya etler nasıl? Araplar etsiz duramaz»,
«— Et çok bol».
Bendeki kutuya bakıp:
«— Şu elinde tuttuğun nedir?» dedi:
«— Allah, bizi düşmanlarımıza galip getirdiğinde, ganimetleri biraraya topladık. Seleme, ganimetler arasında bir süs eşyası görüp askerlere şöyle dedi:
«— Eğer bu, size taksim edilse bir değer ifade etmez. Bunu Emiruimü'minîn'e göndersek, razı olur musunuz?» Onlar:
«— Evet», dediler. Hemen kutuyu ona verdim.
Hz. Ömer onu açıp içindeki kırmızı, sarı ve yeşil değerli taşları görünce oturduğu yerden fırladı ve kutuyu yere çarptı. Kutunun içindekiler etrafa saçıldı.
Kadınlar, benim ona suikast yapmak istediğimi zannettiler ve perdeye doğru koştular... Ömer bana:
«— Topla onları...» dedi. Kölesi Yerfe'e de:
«— Bunu iyice döv», dedi. Yerfe' bana vururken ben de kutudan dökülenleri toplamaya çalışıyordum. Daha sonra şöyle dedi:
«— İkiniz de defolun!» Ben de:
«— İzin ver de bize bir deve versinler. Çünkü kölen devemi aldı», dedim.
«— Yerfe'! Bunlara iki zekât devesi ver».dedi. Bana da:
«— Bu develerle, gideceğiniz yere vardıktan sonra, onlara senden daha muhtaç kimseler görürsen bu develeri o kimselere ver», dedi.
«— Tamam, ya Emiraİmü'minîn!... Tamam inşâallah». dedim. Tekrar bana dönüp:
«— Eğer bu süs eşyası taksim edilmeden askerler dağıtırsa, başınıza belâ olurum», dedi.
Hemen yola çıktım ve Seieme'nin yanına geldim:
«— Görevlendirdiğin konuda, Allah beni başarılı kılmadı... Senin ve benim başımıza bir belâ gelmeden şu süs eşyasını askerler arasında taksim et» dedim ve meseleyi ona anlattım.
Seleme onu askerler arasında taksim etmeden yerinden kalkamadı...[2]
[1] Cizye: Himaye etmelerine karşılık müsiümanların ehl-i zimmet'e (müslüman olmayanlara) şart koştukları para
[2] Seleme İbn Kays el-Eşcnİ hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız;
1- El-İsabe, H/7.
2- El-İstîab {El-İsabe'nin hamişinde), H/89,
3 - Usdu'l-ğabe, İl/432,
4- Tehzîbu't-tehzîb, İV/154.
5- Mu'cemu'l-buldan, f/284. Ehvaz hakkındaki bilgilerde.
6- Hayaîu's-sarıabe, 1/341.
7- Mahmut Şît Hattab, Kâdetu Fethi Faris.
Dr. Abdurrahman Re’fet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 1/376-381.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.