☝📖İbrahimi ﷺ Muhammedi ﷺ Hanif İslam📖☝﷽𐰃𐰠𐰯☝📖المحمدية☝Muhammediyye📖☝𐰃𐰠𐰯༺الله أكبر ༻

☝المحمدية☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي 📖 علي الكتاب و السنة☝

Online Arapça Dersleri Video İzle,Arapça Sarf,Arapça Nahiv Video,Arapça Dilbilgisi Video,Online Arapça dilbilgisi Dersleri,islami ilimler,Kuran tefsiri video izle,islami dini sohbet izle,İslami sorular cevaplar,Muhammediyiz-Arapça Dersleri Temel İslami İlimler-Arapça Dersleri,Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,

Soru: Şaban ayının on beşinci gecesinde yapılan duanın keyfiye­ti ve sıhhati hakkında bilgi verir misiniz?

Sorularla islamiyet-19->Soru: Şaban ayının on beşinci gecesinde yapılan duanın keyfiye­ti ve sıhhati hakkında bilgi verir misiniz?







Cevap: Hak güzel ve kuvvetli, batıl ise çirkin ve zayıftır.

İslâm her adım atışımızda bizi hakka bağlıyor ve batıldan uzaklaş­tırıyor. Kur'an-ı Kerim Allah'ın hak olduğunu söylüyor ve şöyle diyor:

İşte O, sizin hak rabbiniz Allah'tır. Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne kalır. (Yunus/32)

Ve yine Kur'an, Allah'ın hakkın kaynağı olduğunu şöyle dile ge­tiriyor:

Hak senin rabbindendir, şüpheci olma!

Yine Kur'an Rasûlün hakla geldiğini şöyle dile getiriyor:

Rasûlünü hak dini ve hidayetle gönderen O'dur. Allah Hakkı te'yid ediyor:

Suçluların hoşuna gitmese de Allah, sözleriyle hakkı açığa çıkara­caktır. (Yunus/82)

Allah haktan ayrılmamaları için insanları uyarıyor:

Sana gelen hakkı bırakıp da onların arzularına uyma! (Maide/48)

Ve yine Allah hakka yardımcı olacağını ve onu zafere erdireceği­ni vaadediyor:

Bilakis biz, hakkı batılın tepesine indiririz de o batılın işini bitirir, bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdı­ğınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size! (Enbiya/18)

Yine de ki: "Hak geldi batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur." (İsra/81)

Bütün bu ayetlerden bize vacib olan şeyin hakkı aramak, ona ya­pışmak ve insanları ona çağırmak olduğu anlaşılıyor.

Allah Teâlâ kitabında apaçık olarak bütün kaide ve kuralları koy­muş, hudutları çizmiş, helâli ve haramı beyan etmiş, Hz. Peygamber de yaşayan/canlı bir Kur'an olarak rehberlik etmiştir. Öyle ki gecesi de gündüzü kadar aydınlık bir yol bırakmıştır. Bundan ancak helak olan­lar sapar. Bu konuda Allah şöyle buyuruyor:

Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım. Ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim... (Maide/3)

Ancak devirlerin geçmesiyle insanlar dinden olmayan şeyleri di­ne soktular. Allah'ın meşru kılmadığı şeyleri Allah'a nisbet ettiler. Hal­buki hakka çağıranların Allah'ın dinini bu gibi şeylerden korumaları gerekir, ki din bozulmadan ayakta dursun.

İşte Şaban ayının on beşinci gecesini ihya adı altında yapılanlar da bu bidatlardan biridir. Uzun zamandan beri bunlar adet haline getiril­miş ve bu gecede camilerde toplanarak ey nimet ve minnet sahibi olan

Allah! Ey ikram ve celal sahibi olan Allah... diye başlayıp devam eden duayı hep beraber okuyorlar. Halbuki bu dua makbul ve seri bir delil­le isbat edilmemiştir. Onun dinde bir aslı yoktur. Onu bazı fertler ihdas etmişlerdir. Bu dua için toplanmak bir bidattir. Bu konuda ayet ve ha­dislerde kesin bir hüküm yoktur. Ne Hz. Peygamber, ne de sahabe böy­le bir dua yapmıştır.

Bu dua ile birlikte bir takım işler yapıyor, bazı sözler söylüyorlar. Halbuki bunlar sahih hadislerde yoktur. Tahkik ehli âlimler şabanın on-beşi hakkındaki hadislerin çoğunun zayıf ve isnadlarının kopuk oldu­ğunu sölemişlerdir. İmam Ebubekir b. Arabi şöyle diyor:

Şaban ayının on beşinci gecesinin fazileti ve nzıklann onda tayin edildiği konusunda hiç bir delil yoktur. (el-Ahkâm)

Nitekim İmam Ebu Şame de şöyle diyor:

Şaban ayının on beşinci gecesi hakkındaki hadislerin hiçbiri sahih değildir.

Ancak tarih kitaplarına göre Şamlıların cahilleri ve halk yığınları bu bidati ortaya çıkardı, fakat İmam Evzai bunu reddetti. Ve onlara "Bu yaptığınız bidattir" dedi. Hicaz ehli de Şamlıların bu durumunu beğenmediler.

Şaban ayının on beşinde yapılan bidatlardan biri de, dinde yeri ol­mayan es-salatül-elfiye dedikleri namazdır. Bu namaz Fatiha'dan son­ra her rekatinde on kere İhlâs suresi okunarak kılınan yüz rekatlı bir namazdır. Bu tamamen aslı olmayan bir namazdır. Hiç bir sahabi ve ta­biin bunu yapmamışlardır. İmam Cezeri bu namazla ilgili rivayetin sa­hih olmadığını söylüyor.

İmam Nevevi de el-Mecmu adlı kitabında böyle bir namazın kö­tü bir bidat olduğunu söylüyor. Kutu'î-Kulub ve İhya-ı Ulumiddin gi­bi kitaplarda zikredilmesi ve bu namazla ilgili rivayetlerin bulunma­sı insanları yanıltmasın. Şeyh A. Rahman b. İsmail el-Makdisi bu na­mazı ve Regaip namazım reddederek "Böyle namazlar dinde yoktur" demiştir.

İmam et-Tertuşi de es-Salat'ül-elfiye denilen namazın h. 448 yıhn-da ihdas edildiğini söylüyor ve şu açıklamayı yapıyor:

Nabluslu İbn Ebu'l-Hamza adında çok güzel Kur'an okuyan biri vardı. O Kudüs'e geldi, Şaban ayının onbeşinin gecesinde Mes-cid-i Aksa'da namaza durdu. Onun arkasında bir adam da nama­za durdu. Sonra bunlara başkaları da eklendi. Ertesi sene bu adam kalabalık bir cemaatla bu namazı kıldı ve böylelikle insanlar ara­sında bu namaz yayıldı. Ve sandılar ki Allah böyle bir namazı farz kılmıştır.

Bu namazı bir çok müçtehid imam kabul etmemiştir Ebu'l-Hitab, Ebu Hatim ve İbn Cevzi bunların başında gelir. Bunlara göre bu namaz mevzudur, hakkında hiç bir eser veya hadis yoktur.

Yine insanların şaban ayının on beşinde kıldıkları bir namaz daha vardır, ki onun hakkında da hiçbir sahih haber yoktur. Bu namaz, iki rekatta bir selam verilerek, Fatiha'dan sonra altı kez İhlâs suresi oku­narak kılınan altı rekatlık bir namazdır. Ayrıca bu namazda, her iki re­kattan sonra bir Yasin okunur. Namazın ardından da on beşinci gece­nin duası okunur. Sonra ömrün uzaması için dua yapılır, sonra rızkın bereketlenmesi, sonra iyi bir son için dua yapılır.

Şüphesiz Yasin suresi Kur'an-ı Kerim'in vaaz ve ibretlerle dolu olan mübarek bir süresidir. Onu okumak her zaman güzeldir, o da Kur'an-ı Kerim'in diğer sureleri gibidir. Ancak onu Şabanın on beşin­ci gecesinde özel bir surette okumak bidattir.

Yine kötü alışkanlıklardan biri de bu gecede bir çok İslâm ülke­sinde kandiller yakılmasıdır. Bu konuda da herhangi bir haber veya eser yoktur. İmam Ebu Şame el-Bâis alâ İnkâri'l-Havâdis adlı kitabın­da şöyle söylüyor:

Bu gecede ateş veya kandil yakmak bidattir. İmam Nevevi de aynı fikirdedir.

Yine bir kısım âlimlere göre bu gecede ateş yakmak Fars asıllı olan Bermekiler zamanında ihdas edilmiştir. Nitekim onlar İslâm'a bir

çok kötülükler sokmuşlardır. Onlar sanki dinden imiş gibi bu gecede ateş yakmayı adet edinmişlerdi. Bu ateşperestlerin adetlerine benziyor.

Bir çok insan, Duhan suresinde zikri geçen 'her hikmetli işin tak­dir edildiği' geceyi, Şaban ayının on beşinci gecesi zannediyor. Oysa bu, büyük bir yanılgıdır. Sözkonusu ayetler aşağıdadır:

Ha mim, apaçık olan kitaba andolsun ki, biz onu (Kur'an'ı) müba­rek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyizdir. Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü biz, rabbi-nin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz, O işitendir, bilendir. (Duhan/1-5)

Yukardaki ayetlerde bahsi geçen gecenin, Şaban ayının onbeşinci gecesi olduğu yolundaki düşüncenin yanlışlığı aşikârdır. Zira sözkonu­su gecede Kur'an indirildiğinden bahsediliyor. Bakara suresinde de ifade edildiği üzere Kur'an Ramazan ayında nazil olmaya başlamıştır. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici ve doğruyu eğriden ayırma­nın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. (Bakara/185)

Bu da gösteriyor ki Kur'an'ın indirildiği gece Ramazan ayındadır, şaban ayında değildir.

Kur'an-ı Kerim'in başka bir yerinde sarahatla işaret ediliyor ki, va­hiy ilk defa Kadir gecesinde indirilmiştir. Kadir gecesi de Ramazan ayı­nın yirmi yedinci gecesine tekabül ediyor. Kur'an'da şöyle Duyuruluyor:

Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik, Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, rablerinin izniyle melekler ve ruh (Cebrail) her iş için iner dururlar. O gece esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar. (Kadir/1-5)

Yine Allah'ın Şaban ayının on beşinci gecesinde dilediğini yazıp dilediğini sildiği, azıkları, ömürleri ve daha başka nice şeyleri takdir ettiği, mutluluk ve mutsuzluğu tescil ettiği yolunda genel bir inanış vardır. Buna da Allah'ın şu sözünü delil olarak ileri sürüyorlar:

Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır. (Ra'd/39)

Halbuki bu ayetin delaleti hakkında tefsirciler çeşitli yorumlar yapmışlardır. Makbul ve akli yorum aşağıdaki gibidir:

"Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır" yani kendisine pey­gamber gönderilen her milletin kendi devrine göre ihtiyaçları vardır. Ona göre her bir kitap mahdut ve muayyen bir zaman için indirilmiş­tir. Bu bakımdan Allah dilediği hüküm ve şeriatları siler, hükümsüz kı­lar. Onların yerine daha faydalı hükümler kor. Bu durum, hastaların ha­line benzer. Doktor onların durumuna göre ilaç verir. Halbuki bütün ki­tapların aslı O'nun yanındadır. Yani değişikliğe uğramayan bilginin ve ilmin aslı O'nun yanındadır. İşte ayette sözü edilen silmek ve sabit bı­rakmaktan kasıt, şeriat ve şeriatın hükümleridir. Ayetin siyakından an­laşılan budur. Ayetin tümü şöyledir:

Ve böylece biz onu Arabça bir hüküm (hikmetli bir söz) olarak in­dirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra, onlann arzularına uyar­san, (işte o zaman) Allah katında ne bir dostun ne de koruyucun olur. Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiç bir peygamber  için mucize getirme imkanı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır. Allah dilediğini siler (dilediğini de) sabit bırakır. Bü­tün kitapların aslı O'nun yanındadır. Biz onlara vaadettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni ve­fat ettirsek de sana ancak (Allah'ın emirlerini) tebliği etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir. (Ra'd/37-40)

Elbette Şaban ayının on beşinci gecesini ihya etmenin iyi bir şey olduğunu kabul ediyoruz. O gece zikir çekmek, teheccüd kılmak, tev-be ve istiğfarda bulunmak müstehabtır. O da diğer geceler gibidir. Bü­tün geceleri ihya etmek sünnettir. Hz. Peygamber'in Şaban ayının on beşinci gecesi kalkıp dua ettiği ve onu ihya ettiği rivayet edilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki Rasûlullah tüm gecelerde kalkıp ibadet edi­yordu. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Dua ibadetin ta kendisidir. Dua ibadetin özüdür.

Yani ibadetin aslı ve temelidir. Çünkü dua kulun Allah'a bir yönel­mesidir. Eğer kulun Allah'a inancı olmazsa O'na yönelmez. Bu neden­le samimi dua iman ve yakine temel olarak kabul edilmiştir.

Hz. Peygamber'in, rabbine çok dua etmesi elbette görevidir. Çün­kü Allah şöyle buyuruyor:

Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O hal­de (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (Bakara/186)

O halde dinde ihlaslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin! (Ga-fir/65)

Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. (Gafir /60) Daha nice ayetler vardır ki duanın önemini dile getiriyorlar.

Ben acizane duayı şöyle anlıyorum: Kulun, Allah'ın yardımını ve inayetini dilemek için kalbinin derinliklerinden doğup, dilinde söze dö­külen bir istektir. İnsan, umduğunu samimi bir şekilde Allah'a tevcih eder. Sadece dile getirmek yetmez. Çünkü Allah Teâlâ kalbleri çok iyi bi­lendir. Ancak duayı dille söylemek bir nevi kalbe tercümanlık etmektir.

Benim anladığıma göre İslâm'da dua müslümamn kalbini Allah'a bağlaması demektir. Kul bu esnada Allah'tan başka her şeyden alakası­nı1 keser, hayırlı şeyler ister. Böylesi dualara Allah'ın icabet etmesi umulur.

Bir de sebeplerin tükendiği, zorlukların baş gösterdiği zamanlar­da yapılan dualar vardır. Bu duanın faydası, insanlardaki ümitsizliği giderip onlara emel ve arzu kapılarını açmasıdır. Bu gibi durumlar, in­sana, kulun başvuracağı en son kapının Allah'ın kapısı olduğu hakika­tini öğretir. Öyle ise insan ancak O'na ibadet etmelidir.

Bir de ihtiyari dua vardır. İnsanların normal vakitlerde yaptıkları duadır. Bu da insanın imanını ziyadeleştirir, Allah'a olan güvenini art­tırır. İnsanın, Allah'ın fazlım ve keremini hatırlaması ve O'na şükret­mesi de bu ihtiyari duadandır.

Allah'ın kulun duasına cevap vermesi veya kabul etmesi kulun hayrına olan şeyi takdir etmesi demektir. Bunu da ya acilen yapar ya da onu geciktirir. Veya ondan bir kötülüğü kaldırır. Ancak İslâm, mu­hal olan bir şey için dua edilmesini yasakladığı gibi, isyan ve günah olan ve başkasının zararını kapsayan bir şey için dua edilmesini de ya­saklamıştır. Dua yapılırken ibadete hazırlıklı olmalıdır. Duanın gerçek­leşmesi için aceleci olmamak lazımdır. Çünkü Allah (c.c) hiçbir kim­senin acelesi için acele davranmaz. Her şey O'nun katında bir ölçüye göre olur.

Dualarımızın kabul edilmesini çok isterdim. Fakat gereğini yerine getirmeden, yalnızca dille yapılan duaların kabul edilmeyeceği, daha başından bellidir. İnsanlar dudak kıpırdatmanın yeterli olacağını zan­nediyor, tenbellikten vazgeçmiyorlar, duaları kabul edilmeyince kızı­yor, evham ve şüphelere kapılıyorlar. Böylelikle zamanlarını öldürü­yorlar. Oysa İslâm, duanın kabul edilmesi için ameli/çalışmayı şart koşmuştur. Müslümanın daima hayır, fazilet, gayret ve amel üzerinde olması kötülükten, acizlikten ve tenbellikten uzak bulunması lazımdır. Böylelikle kul Allah'ın yardımına layık olur ve kader onun duası para­lelinde tecelli eder.

Müslümanlar duanın ne olduğunu anlasalar, onun hissi ve manevi yönünü birleştirseler o zaman ilerlerlerdi. Duanın gereklerini yerine getirselerdi, ruhlan güçlenir, amaçları gerçekleşirdi.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

Kullarım sana beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O hal­de (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (Bakara/186)

Allah duanın kabulü için kullarından davete uymayı istemiştir, ki bu da, amele yönelmek ve Allah'ın razı olduğu şeyleri yapmaktır. Azim, himmet ve samimiyet de bunlarla arkadaşlık etmelidir. Böylece insanlar hakka muvaffak ve sevaba nail olur.

Hz. Ömer "Ben duanın kabul edilip edilmeyeceğini değil, duanın kendisini merak ediyorum. Bana dua etmem ilham edilirse o kabul edi­lir" diyor. Dua'mn temiz bir kalpten, iman etmiş bir nefisten ve pak olan bir dilden çıkmış olması çok önemlidir.

Meşhur sufi İbrahim b. Ethem'e "Dua ediyoruz, fakat kabul edil­miyor" denildiğinde, şöyle karşılık verdi:

Elbette kabul edilmez. Zira Allah'ı tanıdınız, O'na itaat etmediniz, Rasûlullah'ı tanıdınız, onun sünnetine tabi olmadınız. Kur'an'ı ta­nıdınız, onunla amel etmediniz, Allah'ın nimetlerini yediniz, şük­rünü ifa etmediniz, cenneti bildiniz ona talip olmadınız. Ateşi bil­diniz, ondan kaçmadınız, Şeytanı bildiniz ona muhalefet etmedi­niz, ölümü bildiniz, ona hazırlıkta bulunmadınız, ölüleri gömdü­nüz ondan ibret almadınız, kendi kusurlarınızı bırakıp başkaları­nın kusurlarıyla uğraştınız.

Allah Teâlâ her gün namazlarda tekrar ettiğimiz Fatiha süresiyle beliğ bir ders veriyor. Kullarına şunu söylemeyi öğretiyor:

(Râbbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster. (Fatiha/5-6)

Dua burada imandan sonra geliyor. Önce ibadet, sonra çalışmak, sonra Allah'ın yardımını dilemek gerekiyor. Allah'ın şu sözü de bunu takviye ediyor:

Şu da muhakakk ki ben tevbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yolda giden kimseyi bağışlanın. (Taha/82) .

Dualarımızın kabul edilmesine çok muhtacız. Ancak bunun için duanın gereklerini yerine getirmemiz, çalışıp çabalayıp Allah'a gönül bağlamamız, istiğfarımızın günahlardan uzak, iyiliklere yakın olması lazımdır. Yoksa Rabiatu'l-Adeviye'nin dediği gibi, istiğfarımız da istiğ­fara muhtaç olur.

Hz. Ömer şöyle diyor:

Sizden biriniz rızık talebinden geri kalmasın, ellerini semaya kal­dırıp 'Ey Allahım bana nzık ver! demesin. Zira gökten altın ve gü­müş yağmaz.

Biz fiili duaya muhtacız. O da çok çalışmakla, kusurları düzelt­mekle, hataları gidermekle, hayırlı işleri çoğaltmakla, şerre direnç gös­termekle ve çok güçlü olmakla mümkün olur.

Ayrıca sünnetle sabit olan şu dualan çok çok tekrar etmemiz ge­rekir:

Allahım! Beni bildiklerimden faydalandır ve bana faydalı olanı öğret, beni ilimce ziyade kıl!

Ey Allahım! Beni işte sabit kıl, doğrulukta bana azim ver, nimet­lerine şükür ve güzel ibadet etmeyi nasib et, bana doğru bir dil ve

selim bir kalb ver.

Ey Allahım! Kederden, üzüntüden, acizlikten, tenbellikten, bor­cun galebesinden ve insanların kahrından sana sığınıyorum.

Ey Allahım! Açlıktan sana sığınıyorum. Çünkü o kötü bir arkadaş­tır. Hıyanetten de sana sığmıyorum, çünkü o da kötü bir sırdaştır.

Ey kalbleri evirip çeviren Allah! Benim kalbimi dinin üzerinde sa­bit kıl!

Yine Şaban ayının on beşinci gecesine dönelim. Neden sıhhati bi­linmeyen bir duayı bu gecede tekrarlayıp duralım. Neden bu münase­betle geniş İslâmî mirasımıza yönelmiyor, neden bu gecede salih selef­lerimizi ve temiz tarihimizi anmıyoruz.

Mü'min, her zaman ve her yerde dua edebilir. Dua etmek için top­lanmaya ihtiyaç yoktur. Hatta yalnız iken daha fazla huşu duyulur, in­sanların kalabalığından ve hayatın gürültüsünden uzak kaldıkça mane­vî yoğunluk artar.

Öyle ise, neden Şaban ayının on beşinci gecesinde kıblenin Beyt-i Makdis'ten Mescid-i Haram'a çevirilmesinin yıldönümünü kutlamı-yoruz. Çünkü kıble değişikliği hicretin ikinci yılında gerçekleşti.

Ve neden Şaban ayında meydana gelen üçüncü Bedri kutlamıyoruz?

Ve neden Şaban ayının ortasında ve hicretin beşinci yılında mey­dana gelen Beni Mustalık Gazvesini kutlamıyoruz?

Neden Şaban ayının onbeşinci gecesinde vefat eden büyük âlim ve fakih el-İmam el-Leys b. Sa'd el-Fehmî'yi anmıyoruz.

Çok büyük bir âlim olan bu zat hakkında İmam Şafii şöyle diyor: el-Leys İmam Mâlik'ten daha fakih idi. Yahya b. Kebir de onun hakkında şöyle diyor:

el-Leys İmam Mâlik'ten daha fakih idi, ancak Mâlik öne çıkarıl­mıştır.

Mısır kadısı ve emiri Leys b. Sa'd'a gereken saygıyı gösteriyorlar­dı. Halife Mansur ona emirlik teklif etti, fakat Leys b. Sa'd kabul et­medi. Kadri ve kıymeti bilinmeyen bu adamı anmanın zamanı gelme­di mi?

Ve yine neden Şaban ayının on beşinci gecesinde h. 238'de vefat eden Ebu Yakub İshak b. Rahuye en-Nisaburi'yi anmıyoruz. İmam Ah­met b. Hanbel onun hakkında şöyle diyor:

Irak'ta onun bir emsalini tanımıyorum. Muhammed b. Eşlem de onun hakkında şöyle diyor: İshak'tan daha fazla Allah'a saygılı olan birisini görmedim.

Ebu Yakub İshak b. Rahuye en-Nisaburî yetmiş bin hadisi ezbere biliyordu.

Neden Mağrib beldesinin en büyük fakihi ve şeyhi olan Muham­med b. Abdullah b. Ebi Zeyd el-Kayrevani el-Mâlikî'yi bu gecede an­mıyoruz. Bu zat Mağrib ülkelerinde Mâliki mezhebinin imamı idi ve

h. 389 yılında Şaban aymın on beşinde vefat etmişti.

Onun hakkında Kadı İyaz şöyle diyor:

O din ve dünya reisliğine yükselmişti. Her yerden ona gidiliyor­du. Birçok kişi onun rahle-i tedrisatından geçmişti.

Mâliki mezhebini de özetleyen Muhammed b. Abdullah İslâm dünyasını telifleriyle doldurdu. Onun en meşhur kitabı ise Mâliki fık-

hinin en büyük eseri olan er-Risale'âir. Bir çok âlim bu kitap hakkında şerh ve haşiyeler yazmıştır.

Yukarıdan beri zikrettiklerim çok cüzi şeylerdir. Bizim tarihimiz­de Şaban ayının onbeşiyle alakalı daha nice şeyler vardır.

Şaban ayının onbeşinci gecesini mirasımızdan ve tarihimizden faydalanarak ihya etmenin daha güzel olacağını düşünüyorum, umuyo­rum ki bu kabul görecek bir çağrıdır. Doğru yol Allah'ındır.




Bu Bölümdeki Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
                   Öğrencilerimize önemli hatırlatma;

اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

 بسم الله الرحمان الرحيم

 الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين

Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha sığınırız,kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi  efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
                 S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.


  • اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

     بسم الله الرحمان الرحيم

  • يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً

    Ya eyyuhallezine amenu ediullahe ve ediur resule ve ulil emri minküm, fe in tenaza'tum fi şey'in fe rudduhu ilallahi ver resuli in küntüm tü'minune billahi vel yevmil ahir. Zalike hayrun ve ahsenu te'vila.

  • Nisa﴾59﴿
     Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.


  • Tevhid
  • Kur'an
  • Sorularla İslam-19.Bölüm
  • Sorularla İslam-Bölümler
  • ☝📖 المحمية 📖☝

S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks-الامام سيد محمد الهاشمي -Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar

Soru: Şaban ayının on beşinci gecesinde yapılan duanın keyfiye­ti ve sıhhati hakkında bilgi verir misiniz? Rating: 4.5 Diposkan Oleh: ☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي☝المحمية

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.