Sorularla islamiyet-13->CEVAP: Allah Teâlâ Gaşiye sûresinde şöyle buyurur:
Bu insanlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı? (Gaşiye/17-20)
İbn Kesir bu âyeter arasındaki anehgi ve uyumu basit bir şekilde anlatmaya çalışmaktadır. îbn Kesir şöyle der:
Allah Teâlâ kullarının kendi azameti ve kudretine delalet eden mahlukatı hakkında düşünmelerini emrederek buyuruyor ki:
Onlar devenin nasıl yaratıldığına bakmazlar mı?
Deve ilginç bir yaratıktır. Tuhaf bir yapısı vardır. Son derece güçlü ve kuvvetlidir. Bununla beraber ağır bir yükü yumuşaklıkla taşır. Zayıf bir sürücüye itaat eder. Eti yenir, tüyünden yararlanılır, sütü içilir. Dikkatlerinin deveye çekilmesinin sebebi, Arabların hayvan olarak genellikle deve bulundurmalarıdır.
Kadı Şureyh şöyle derdi:
Gelin çıkalım ve devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, yani Cenab-ı Hakkın göğü yerden yukarı nasıl kaldırdığına bakalım.
Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Onlar, üstlerindeki göğü nasıl yapmışız süslemişiz, bir bakmazlar mı? Onda hiçbir çatlak da yoktur. (Kaf/6)
(Dağların nasıl dikildiğine bakmazlar mı?)
Yani yeryüzünün kendi sakinleriyle birlikte sarsılmaması için dağlar dikilmiş, sabitleştirilmiş ve sağlamlaştırılmıştır. Ve onlarda alabildiğine madenler ve menfaatler yaratılmıştır.
(Yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?)
Yani yeryüzünün nasıl yayıldığına, uzatıldığına ve düzeltilip hazırlandığına bakmazlar mı? Kur'an, bindikleri deveye, üstlerinde bulunan gökyüzüne, karşılarında duran dağlara ve altlarında bulunan yeryüzüne bakarak yaptığı gözlemlerle bunu yaratan ve yapanın kudretini anlamalarını ve O'nun büyük bir rab, yaratıcı, yönetici ve mâlik olduğu ve O'ndan başka hiç kimsenin ibadete müstehak olmadığı sonucuna varmalarını tenbih etmiştir.
Müfessirler şöyle demişlerdir: Allah Teâlâ cennet ve cehennem ehlinin durumunu anlatınca bu, kâfirlerin tuhafına gitti ve inkar edip yalanladılar. Bunun üzerine Allah Teâlâ onlara kendi sanatım, kudretini, hayvanları, gökyüzünü ve yeryüzünü yarattığı gibi herşeyi yaratmaya muktedir olduğunu hatırlattı. Sonra ilk olarak deveyi zikretti. Çünkü -mesela fili hiç görmedikleri halde- kendilerinde deve çokça bulunurdu. Allah Teâlâ onun yaratılışmdaki büyüklüğe dikkat çekti. Deveyi kendisinden küçük bir varlığa boyun eğdirdi. O küçük varlık deveyi yönetir, onu yere çöktürebilir ve kaldırabilir. Deve yerde çökmüş bir vaziyette iken üzerine ağır bir yük yüklenir ve bu yükle birlikte ayağa kalkabilir. Bu, başka hiçbir hayvanda görülmeyen bir durumdur. Allah Teâlâ insanlara devedeki bu muazzam yapıyı ve ondan çok daha küçük bir varlığın emrine onu nasıl verdiğini gösterir ve bununla kemli birliğine ve kudretinin büyüklüğüne işaret eder.
(Göğün nasıl yükseltildiğine bakmazlar mı?)
Yani bu gökyüzü yerden direksiz olarak yükseltilmiştir. Bir görüşe göre de hiç kimsenin ulaşamıyacağı şekilde yükseltilmiştir, anlamına gelir.
(Dağlara bakmazlar mı, nasıl dikildi?)
Yani bu dağlar yeryüzünün üzerine hiç zail olmayacak şekilde nasıl dikildi? Yeryüzü yayılıp düzeltildiği zaman sallandığı için Allah dağlarla onu sabitledi.
(Yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazla mı?)
Arablar en çok deveyle haşır neşir oldukları için önce deveyi anlattı. Deveyi en iyi tanıyan insanlar Arablardı. Bu hayvan pek çok yönden faydalıdır. Eti yenir, sütü içilir. Taşıma ve binmeye, üzerinde uzak mesafeler katetmeye, susuzluğa, az yeme ve çok yüke sabretmeye elverişlidir. Arabların servetinin büyük bir kısmını develer oluştururdu. Onlar deve üzerinde seyahat ederlerdi. Bu durumda aklına takılan şeyler üzerinde tefekkür eder. Binitine bakar, onu düşünür, sonra bakışlarını gökyüzüne, sonra yeryüzüne çevirir. İşte bütün bunları iyice düşünmeleri emredilmiştir. Çünkü bunlar bağımsız, güçlü bir yaratıcının en açık delilleridir.
İbn Ebi Bekir er-Razi gökyüzü, deve, dağlar ve yeryüzü arasındaki uyumdan da söz eder:
Allah Teâlâ cenneti tasvir edip anlatınca kâfirler anlatılan şeylere hayret ettiler. Allah Teâlâ da onlara dünyadaki gördükleri hayret verici şeyleri hatırlatarak bunlarda şaşılacak bir şey olmadığını ifade etti.
Katade der ki:
Allah Teâlâ cennetteki tahtların yüksekliğini anlatınca kâfirler: "Bu yüksek tahtlara nasıl çıkacağız?" dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ şu âyeti indirdi:
Devenin nasıl yaratıldığına bakmazlar mı?
Çünkü üzerindeki ağır yükle birlikte çöktüğü yerden ayağa kalkıyor ve o yükü çok uzak yerlere taşıyabiliyor. Üzerine yükü yüklemek için yere çökertiliyor. Sonra da yüküyle birlikte ayağa kalkabiliyor. Yerde yatarken üzerine yük yüklenip de bu yüküyle birlikte ayağa kal-kabilen ondan başka bir hayvan yoktur. Deve, kendisini yönetecek herkesin emrine, itaat edecek şekilde yaratılmıştır. Karaların gemisi olarak yaratılmıştır. On gün, hatta daha fazla susuzluğa tahammül etme sabrı verilmiştir. Çöllerde diğer hayvanların yemediği bütün bitkileri yiyebilecek şekilde yaratılmıştır. Fil, zürafa ve gergedan gibi deveden daha büyük diğer hayvanlardan örnek verilmemiştir. Çünkü Arablar bunlardan hiçbirisini görmemişlerdir ve tanımamaktadırlar. Çünkü deve onların en değerli ve en çok sahip oldukları mallarıydı. Deve onlardan, onlar deveden ayrılmazlardı. Deveyi, gökyüzünü, dağlan ve yeryüzünü Kur'an bir arada zikretmiştir. Zira Arablar vadilerinde ve çöllerinde hep bu şeyleri görmektedirler. Allah Teâlâ onların bakışlarındaki sıralamaya, en çok haşır neşir oldukları ve düşündükleri şeylere göre bir sıralama içinde bu örnekleri zikretmiştir.
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-13.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.