☝📖İbrahimi ﷺ Muhammedi ﷺ Hanif İslam📖☝﷽𐰃𐰠𐰯☝📖المحمدية☝Muhammediyye📖☝𐰃𐰠𐰯༺الله أكبر ༻

☝المحمدية☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي 📖 علي الكتاب و السنة☝

Online Arapça Dersleri Video İzle,Arapça Sarf,Arapça Nahiv Video,Arapça Dilbilgisi Video,Online Arapça dilbilgisi Dersleri,islami ilimler,Kuran tefsiri video izle,islami dini sohbet izle,İslami sorular cevaplar,Muhammediyiz-Arapça Dersleri Temel İslami İlimler-Arapça Dersleri,Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,

SORU: Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya vermeyi emreder, hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir. (Nahl/90)

Sorularla islamiyet-14->CEVAP: Çocukluktan kurtulup caminin yolunu öğrendiğimizden beri her cuma günü hatibin ikinci hutbeyi bu âyeti okuyarak bitirdiği­ni işitiriz. Her cuma dinlediğimiz bu âyet-i kerime, üstün ahlâkın ilke­lerini bir araya toplar ve düzgün bir davranışın düsturunu öğretir. Duy­duğumuza veya kitaplardan okuduğumuza göre Peygamberimizin am­cası Ebu Tâlib bu âyeti işittiği zaman şöyle der:


Ey Kureyş topluluğu! Kardeşimin oğluna tâbi olun; doğru yolu bulacaksınız. O ister yalancı olsun ister doğru olsun, size güzel ahlâktan başka bir şey emretmiyor.


Osman ibn Mazûn, imanın kendi kalbinde ancak bu âyeti işittik­ten sonra yerleştiğini söyler.


İbn Mes'ud "Kur'an'da iyilik ve kötülüğü kendisinde en fazla top­layan âyet budur" der. Katade de şöyle der:


Câhiliye dönemindeki her güzel ahlâkı Allah Teâlâ bu âyette em­retmiş ve her kötü ahlâkı da yine bu âyette yasaklamıştır.


Makrun ibn Amr, Rasûlullah'a "Ey Kureyş'in kardeşi! Sen bu in­sanları neye çağırıyorsun?" diye sorduğunda, Rasûlullah (s.a) ona bu âyeti okur. Makrun şöyle der: "Vallahi sen güzel ahlâka ve güzel dav­ranışlara davet ediyorsun. Seni yalanlayan ve senin aleyhinde hareket etmek isteyenler yemin ederim ki, iftira ediyorlar."


Bu âyet-i kerimenin önemi ve değeri bu şekilde ortaya konulunca insan, Taberi, Kurtubi ve Râzi gibi büyük müfessirlerin tefsirlerine başvurduğu zaman, bu âyetin esrarı ve manalarının oralarda geniş bir şekilde açıklandığını görmek ister. Fakat biz bu tefsirlerin genellikle bu âyeti, kelime kelime tefsir etme yolunu tercih ettiklerini görürüz. Onlar âyetin kelimelerinden birini alırlar ve o kelimeye bir mana verir­ler. Verdikleri bu mana onun genel anlamının sadece bir parçasıdır. Sonra da bu genel anlamın diğer parçalarını sıralarlar. Halbuki biz, on­lardan her bir kelimenin anlamının sınırlarının belirlenmesini sonra da bu mananın şümulüne giren parçalardan veya bölümlerden örnekler vermelerini beklerdik.


Mesela âyet-i kerimede geçen adalet kelimesini ele alalım: Tefsir­lere müracat ettiğimiz zaman bu kelimenin anlamının belirlenmesinde aralarında geniş bir ihtilaf varmış gibi görünür. Bu kelimenin tefsiriy-le ilgili pek çok şey naklederler ve herbirinin de hangi şahıs tarafından söylendiğini zikrederler. Mesela tefsirlerdeki bu rivayetlere göre ada­let, hakkı gözetmektir, veya Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet et­mektir veya putlardan uzak durmaktır veya tevhidtir veya davranışlar­da ölçülü olmaktır vs...


Bütün bunları sanki geniş çaplı bir ihtilafmış gibi zikrederler. Hal­buki adaletin herhangi bir yöne sapmaksızın doğru yolda dümdüz git­mek olduğunu söyleyebiliriz. Bu doğruluğun ve istikametin kapsamı­na itikatlar, davranışlar, sözler ve niyetlerin hepsi dahildir. Müfessirle­rin zikrettikleri ve zikretmedikleri bütün bölümler bu genel anlamın al­tında yerlerini alırlar. Böylece adaletin çerçevesini çok genişletebiliriz. İtikatta adalet, hiç bir şeye benzemeyen, her şeyi gören ve her şeyi işi­ten tek bir tanrıya inanmaktır. Nefse karşı adaletli olmak, onun için ge­rekli olan şeyleri vermek ve ona layık olmayan şeylere engel olmaktır. Hanımına karşı adaletli olmak, eğer bir tane ise güzel muamelede bulunmak, birden fazla ise aralarında haksızlık yapmamak, yemede, iç­mede, meskende, barındırmada ve adaletin mümkün olduğu her konu­da onlara eşit davranmaktır:


Eğer haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sa­hip olduğunuz cariyeler ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır. (Nisa/3)


Rasûlullah (s.a) şöyle buyurur:


İki tane hanımı olup da bunlardan sadece birisine meyleden kim­se kıyamet gününde bir tarafı sarkmış bir halde gelecektir.


Evlatlar arasındaki adalete gelince, Hz. Peygamber (s.a) bu konu­da şöyle buyurur:


Allah'tan korkun ve evlatlarınız arasında adaletli olun.


Bir adam Rasûllullah'a (s.a) gelerek çocuklarından birisine bir he­diye verdiğini söyler. Rasûllulah ona: "Bütün çocuklarına aynı hediye­den verdin mi?" diye sorar. Adam: Hayır der. Bunun üzerine Rasûlul­lah: "O halde bu hediyeden vazgeç!" der.


Başka bir rivayette: "O halde bu bağışına beni şahit tutma! Doğ­rusu ben senin haksızlık yaptığına şahitlik ederim!" buyurduğu ifade edilir.


Bir de söz söylemede adaletli olmak vardır:


Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız bile olsa adaletli olunuz! (En'am/152)


Kâtiplikte de adaletli olmak vardır:


Birbirinize borçlandığınız zaman bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın! (Bakara/282)


Ayrıca Allah Teâla hasımların arasının adaletle düzeltilmesini em­reder:


Aralarını adaletle düzeltin. (Hucurat/9)


Hüküm verirken adaletle hükmetmek hakkında da şöyle buyurur:


Allah size, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman mutlaka adalet­le hükmetmenizi emreder! (Nisa/58)


Düşmanlara karşı adalet konusunda da şöyle buyurur:


Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-ba-banız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kim­seler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıkları­nızdan haberdardır. (Nisa/135)


Üzerinde durduğumuz âyette geçen ihsan kelimesinin tefsiri hak­kında da pek çok görüş vardır: ihsan, farzların edasıdır veya ihlastır. Veya ihsan sözlerde olur. Veya fazladan (nafile) ibadet yapmaktır. Ve­ya ihsan Allah'ı görüyor gibi ibadet etmektir. Veya kendin için istedi­ğin şeyi insanlar için de istemendir. Bir kişi mü'min ise onun imanının artmasını istemen, kâfir ise müslüman olup onunla din kardeşi olmayı arzu etmen de ihsandır...vs.


îhsan'ı, samimiyet içerisinde olup Allah'ın kendisini görüp gözet­tiğini daima hatırında tutarak sözlerinde ve hareketlerinde fazilet mer­tebesinde bulunmasıdır diye tarif edebiliriz, ihsan kelimesinin Kur'an-ı Kerim'de şu üç manadan birisi için kullanıldığını görmekteyiz: Birin­ci manası, bir şeyin tam, sağlam, en iyi ve eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesidir. Belki şu âyet-i kerimede bu manayadır:


O (Allah), yarattığı her şeyi güzel yapmıştır. (Secde/7)


Bu anlam bize şu âyeti de hatırlatır:


Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır.


Şu âyet-i kerime de buna yakın bir anlam taşır:


Biz güzel işler yapanların ecrini zayi etmeyiz. (Kehf/30)


ihsan kelimesi Kur'an-ı Kerim'de ikinci olarak, farzların ve va-cıblerin üzerine yapılan ilave ve fazlalık anlamında kullanılmıştır:


Onlar öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah da güzel dav­ranışta bulunanları sever. (Âl-i İmran/134)


Bu âyet-i kerimedeki ihsan (yani güzel davranışta bulunmak), kendisine kötülük yapan kimseye iyilik yapmak suretiyle affetmenin de ötesinde bir davranıştır. O halde güzel davranışta bulunan bir kim­se sadece af ile yetinmez, af ile beraber, affettiği kimseye iyilik yapar.


îhsan'm Kur'an'daki üçüncü anlamı, amelde ihlas ve Allah rızası­nı gözetmektir. Mesela şu âyet-i kerimede bu anlama gelir:


Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza erişti­receğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananları (ihsan sahipleri­ni) sever. (Ankebut/69)


Burada cihad, her alandaki her türlü mücadeleyi, Allah rızası için yapılan çalışmaları, istikamet üzere olan davranışları kapsar. Şu hadis-i şerifte bu anlamda kullanılmıştır:


İhsan, senin Allah'ı sanki görüyorumuş gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da O seni mutlaka görmektedir.


Konumuz olan âyette geçen "itai'z-zekat" tabirinin anlamı, yakın­lara hakettikleri, layık oldukları şeyleri gerektiği şekilde vermek de­mektir. Fakat buradaki vermek anlamına gelen itâ kelimesi, bu verme­nin lüzumlu bir şey olduğunu ve hak sahibine hakkını vermenin gerek­liliğini ifade eder.


Kendi kendimize şöyle sorabiliriz: Burada kastedilen yakınlar, sa­dece neseb ve soy yönünden yakınlar ve akrabalar mıdır, yoksa bu ya­kınlar kelimesinin komşuluk, iman kardeşliği ve insanlık yönlerinden yakın olanları da kapsamına alma ihtimali var mıdır? Nitekim şu âyet-i kerimede insanlar arasındaki bir yakınlıktan söz edilir:


Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yara­tan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üretip yayan rabbi-nizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğu­nuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının. Şüp­hesiz Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir. (Nisa/l)


Âyet-i kerime daha sonra yasaklanan şeyleri zikreder. Bunlardan birisi fahşa kelimesidir. Fahşa'nm tefsiri konusunda müfessirler çok şeyler söylemişlerdir: Fahşa, zinadır veya cimriliktir demişlerdir veya ister büyük ister küçük, ister söz, ister fiil olsun her türlü günahtır, de­mişlerdir. Ben fahşa kelimesinden hemen hemen şöyle bir şey anlıyo­rum: Fahşa, kişinin, başkaları bildiği takdirde utanç duyacağı günah­lar ve çirkin şeylerin tümüdür. Kişi yaptığı hayasızlığın başkaları tara­fından duyulmasını ve görülmesini istemez. Çünkü bu günahı işlerken akıl, din, ahlâk ve adalet yolundan ayrıldığım bilir. Bu sebeble çok çir­kin sözlere ve fiillere fahişe denilmiştir.


Ayette geçen münker kelimesini müfessirler "Allah'ı inkar etmek" veya "şeriatte ve sünnette bilinmeyen şey" diye tefsir etmişlerdir. Mün­ker kelimesini "akl-ı selimin ve temiz bir fıtratın kabul edemeyeceği her şey" diye de tarif edebiliriz. Bu sebeble selim akılların çirkin oldu­ğuna hükmettikleri her şeyin münker olduğu söylenmiştir. Bu tarife göre münker tabirinin kapsamına pek çok fenalık girer.


Ayette geçen bağy kelimesini müfessirler kibir veya zulüm veya kardeşine zulmetmendir, diye tefsir etmişlerdir. Ben bu kelimeyi başka­sına saldırmak, büyüklenerek ona düşmanlık etmek şeklinde anlıyorum.


Bundan sonra aklıma şöyle bir soru geliyor: Ayet-i kerimede zikre­dilen ve hayasızlık, fenalık ve haddi aşmak diye sıralanan bu üç kötülük acaba âyetin başında zikredilen adalet, ihsan ve akrabaya vermek şeklin­deki üç faziletin bir karşılığı mıdır? Acaba hayasızlığın adaletin zıddı ol­duğunu söyleyebilir miyiz? Çünkü adaletten ayrılmak bir zulümdür. Zulme ise genellikle şehevi arzular sebeb olur. O halde zulüm bir haya­sızlıktır, o da istikamet ve doğruluk demek olan adaletin zıddıdır...


Fenalığın da ihsanın zıddı olduğunu söyleyebilir miyiz? Çünkü akıllı olan herkes ihlaslı amelleri Över ve bu amellerin edasındaki her türlü kusurdan da nefret eder. Sanki kötü bir amel, güzel amelin zıddı gibidir.


Bağy (haddi aşmak), genel manada anlarsak özellikle yakınlara haklarını vermenin (itâi zi'l-kurba'nın) zıddıdır, diyebilir miyiz? Çün­kü yakınlara bakmak ve haklarını vermek hem bir fazilettir, hem de adaleti gözetmektir. Bağy (yani haddi aşmak ve başkalarına saldır­mak ve düşmanlık) ise hem adalete, hem de fazilete karşı bir cinayet­tir. Şayet yakınlığı, neseb yakınlığı manasında alırsak haddi aşmakla akrabalara vermenin yine birbirinin zıddı olduğunu görürüz. Çünkü yakınlarının hakkını engelleyip vermeyen kimse genellikle haddi aşan ve zorba olan kimsedir. Yakınlarına zulmedip hakkını vermeyen kimse, başkalarına karşı zorbalık yapmaktan ve büyüklük taslamak­tan hiç sakınmaz.


Hülasa bu âyet-i kerime kendi içinde uzun uzun izah edilmeye muhtaç pek çok manaları ve işaretleri taşımaktadır. Yüce Allah'tan kal­bimizi Kur'an'a açmasını ve hayatımızı onunla aydınlatmasını diliyor ve istiyoruz. İstenilecek en yüce makam O'dur.


 

Bu Bölümdeki(14) Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
  • Tevhid
  • Kur'an
  • Sorularla İslam-14.Bölüm
  • Sorularla İslam-Bölümler
  • ☝📖 المحمية 📖☝


https://www.muhammediyye.org/

📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖

                   Öğrencilerimize önemli hatırlatma;


اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

 بسم الله الرحمان الرحيم

 الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين

Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi  efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.

Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.

   📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖

             S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks

الامام سيد محمد الهاشمي

Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷




SORU: Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, akrabaya vermeyi emreder, hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir. (Nahl/90) Rating: 4.5 Diposkan Oleh: ☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي☝المحمية

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.