☝📖İbrahimi ﷺ Muhammedi ﷺ Hanif İslam📖☝﷽𐰃𐰠𐰯☝📖المحمدية☝Muhammediyye📖☝𐰃𐰠𐰯༺الله أكبر ༻

☝المحمدية☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي 📖 علي الكتاب و السنة☝

Online Arapça Dersleri Video İzle,Arapça Sarf,Arapça Nahiv Video,Arapça Dilbilgisi Video,Online Arapça dilbilgisi Dersleri,islami ilimler,Kuran tefsiri video izle,islami dini sohbet izle,İslami sorular cevaplar,Muhammediyiz-Arapça Dersleri Temel İslami İlimler-Arapça Dersleri,Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,

SORU: Şu âyet-i kerimenin tefsiri:Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme (fakirlik) ile deneriz. Sabredenlere müjdele! Onlara bir musibet geldiğinde: "Biz Allah'a aitiz ve O'na dönece­ğiz" derler. İşte rablerinden bağışlanma ve rahmet onlaradır. Ve hidayette olanlar da onlardır. (Bakara/155-157)

Sorularla islamiyet-14->CEVAP: Bu âyet-i kerimelerden hemen önce şu iki âyet geçer:


Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir. Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır onlar diridirler. Fakat siz farkedemezsiniz. (Baka­ra/153-154)


Sonra da yukardaki âyetler geçer.


Ben, hikmetlerle dolu Kur'an-ı Kerim'in burada bize üç merhale üzerinden öğüt verdiğini anlıyorum: Birinci merhalede hayrın (iyili­ğin) yolunu çiziyor ve bu yolu sabır ve namaz olarak iki şeyle özetli­yor. Sonra sözü öğüt vermenin ikinci merhalesine getiriyor ve sabreden, namaz kılan, şükreden ve ihlasla Allah'a kulluk eden kimsenin na­sıl olması gerektiğine dair ideal bir portre çiziyor: Böyle bir kimse fe­dakarlık yapması gerektiği zaman cömertçe canını ortaya koyabilen kimsedir. Canını verebilmek cömertliğin en son noktasıdır. Bu fedakar kişi cömertliğin ve Allah yolunda fedakarlığın zirvesine ulaşan kişidir. Pek çok kimsenin zannettiği gibi hayatını kaybetmiş değlidir, aksine, her ne kadar biz onun diri olduğunu eksik duyularımızla, sınırlı görü­şümüzle, zayıf ve dar ilmimizle anlayamasak da o diridir ve hep diri kalacaktır.


Âyetler daha sonra öğüt vermenin üçüncü merhalesine geçer. Bu da şu gerçeğin hatırlatılmasıdır: Eğer siz iyiliğin ve mutluluğun yolu sabra ve namaza dayanır, sabır ve namazla canlarını Allah yolunda fe­da edebilecek seviyeye yükselebilen insanlar çıkarsa Allah da onların hayatlannı koruyacaktır. O halde (bu gerçeği) unutmayın ve Allah'ın sizi zaman zaman çeşitli musibetlerle imtihan etmesini, arıtmasını ve elekten geçirmesini gözünüzde büyütmeyin. Kim bilir belki siz de bu belalara güzelce sabrettiğiniz zaman hayır ve saadet yoluna koyulursu­nuz da canlarını Allah yoluna feda edenler gibi olursunuz ve rabbinin katında diri olan kimseler haline gelirsiniz, ya da en azından onların akıbetini arzu eder hale geldiğinizde onlara yaklaşmış olursunuz.


İşte bu âyetlerle önceki âyetlerin birbiriyle ilişkisi ve irtibatı bu şekildedir.


Açıklanması gereken ikinci nokta âyetteki "Biz sizi biraz korku, biraz açlıkla deneriz" ifadesidir. Ayette şey olarak geçen kelimeyle az­lık anlamının kastedildiği pek çok defa söylenmiştir. Ben burada nekre (belirsiz) olarak zikredilen şey kelimesiyle bir nevi kapalılığın kaste­dildiğini anlıyorum. Maksat, bela ve musibetleri belirlemek ve sınırla­mak değildir, aksine imtihan için başa gelen musibetler bazen çok az ve basit şeyler olabilir, bazen orta ve normal seviyede olabilir, bazen de şiddetli ve yüksek olabilir. Âyetteki şey kelimesi bunlann hepsini kapsar. Sonra burada diğer bir kelime daha vardır ki ben ondan da ay­nı manayı anlıyorum. Bu kelime "mallardan, canlardan ve ürünlerden bir miktar eksiltme" ifadesinde geçen naks kelimesidir. Bu kelimeyle de herhagi bir sınırlandırma kastedilmemiştir. Bu eksilme bazen az olur, bazen hafif ve orta seviyede olur, bazen de çok olur. Bu bana şu âyet-i kerimedeki eşsiz ve veciz tabiri hatırlatıyor:


Zarının çoğundan sakının, zira zarının bir kısmı günahtır. (Hucu-rat/12)


Bu âyette geçen ba'z kelimesi az bir şeyi de, orta miktarda olanı da, çok miktarda olanı da kapsar. Çünkü kötü olmakla vasıflandırılan zannın ba'z kelimesiyle isim tamamlaması yapılarak ifade edilmesi, bunun sakınılması gereken pek çok zannın içerisinde miktarı belli ol­mayan yaygın bir zan olduğunu gösterir. Bu, bazen sizin zannınız ba­şında çok olabilir, bazen de sonunda çok olabilir. Bunun ne zaman, ne miktarda olacağını siz bilemezsiniz, demektir.


Bu âyetlerle ilgili aklıma gelen üçüncü düşünce -ki ben bu âyet­leri pek fazla araştırmış değilim- bazı müfessirlerin de dediği gibi buradaki hitabın müslümanlara ve onların başında da Rasûlullah'a (s.a) yönelik olmasıdır. Hitabın, anlayabilen, söz dinleyen ve göste­rilen istikamete yönelebilen kimselere yönelik olduğunu söyleyenler de vardır.


Aklıma gelen bir düşünce de şudur: Allah Teâlâ bu âyette sözünü ettiği çeşitli bela ve musibetlerle Rasûlullah'ın (s.a) madenini sağlam­laştırmış, saflaştırmış ve sonunda bu tür bela ve musibetlerle karşıla­şan ve karşılaşacak olan kimseler için onu en hayırlı ve en üstün bir ör­nek haline getirmiştir. Allah Teâlâ, bir zamanlar peygamberlerini kor­ku ile imtihan etmiştir. Hz. Peygamberin korkusu zayıflıktan veya bir ceza endişesinden dolayı değildir. Fakat o, ümmetinin akıbetinden ve ümmet fertlerinin dağılıp parçalanmasından korkmaktadır. Rasûlul­lah'ın (s.a) Bedir savaşından hemen önceki halini bir hatırlayalım: Kendisinden geçercesine Allah'a dua ediyor, yalvarıp yakarıyordu. Çünkü bu küçük ordu helak olursa yeryüzünde Allah'a ibadet edecek kimse kalmayacaktı. Bütün bunları hatırımıza getirdiğimiz zaman Hz. Peygamber'in (s.a) karşılaştığı korkunun ne kadar büyük olduğunu an­larız. Fakat bu, zayıflıktan, korkaklıktan veya bir ceza endişesinden dolayı meydana gelen bir korku değil, bağlılık ve sorumluluk duygu­sundan kaynaklanan bir korkudur. Bu duygu sebebiyle ümmetle ilgili büyük küçük her şeyden kendisini sorumlu hissediyordu. Şu âyet-i ke­rimede de buna yakın bir durum anlatılıyor:


Ey Muhammedi Bu söze inanmayanların ardından üzülerek nere­deyse kendini harap edeceksin. (Keh/6)


Allah'ın imtihan ettiği şeylerden birisi de açlıktır. Hz. Peygam­ber'in (s.a) açlık çekenlerin en hayırlısı olduğu ve Allah yolundaki güç­lüklerin, kıtlık ve darlığın sonuçlarına katlanmada son derece ihlaslı olduğu gayet açıktır. Hatta bu kıtlık günlerinde mübarek karnına taş bağlamıştır. Civarındaki evlerde (yemek pişirmek için) ateşler yakıldı­ğı halde onun evinde bir ay boyunca ateş yanmamıştır.


Hz. Peygamber'in hayatındaki mal eksikiği de izaha gerek görül­meyecek kadar açık ve bellidir. Fakir olarak yaşamış ve fakir olarak öl­müştür. Rabbinden kıyamet gününde de fakirlerle birlikte hasrolunma­yı istemiştir. Çocuklarına mal bırakmak için mal biriktirmemiştir. Hat­ta şöyle demiştir:


Biz peygamberlerin geride bıraktıkları mala varis olunmaz. Biz geride ne bırakmışsak o, sadakadır.


Canların eksiltilmesine gelince, Rasûlullah (s.a) imtihan edilen büyük şahsiyetlerin en değerlisi olarak bununla da denenmiştir. Allah Teâlâ onun evlatlarını birer birer elinden almıştır. Oğullarından ve kız­larından, hayatta Hz. Fatıma'nm dışında hiç birisi kalmamış, hepsi Ra­sûlullah hayattayken vefat etmiştir.


Ürün eksikliği de böyledir. Hz. Peygamber'in (s.a) başına bu da gelmiştir. Arpa ekmeği ve katıksız ekmekle iktifa ederdi. Fazla diyebi­leceğimiz bir ürünü yoktu ki eksilmiş olsun.


Âyet-i kerimede "Sizi deneriz" buyuruluyor. Hitap, işiten ve oku­yabilen herkese yöneliktir. Ayetin sonundaki müjde ise sadece bu im­tihanda başarılı olanlaradır:


Sabredenlere müjdele.


Mana şöyledir: Siz hepiniz şöyle veya böyle bir takım musibet­lerle deneneceksiniz. Fakat bu imtihanın sonuçlarına katlanmada, sorumlulukları yerine getirmede müsavi olmayacaksınız. Kiminiz sab­redecek, kiminiz sabredemeyecek, kiminiz başarılı olacak, kiminiz kaybedecek.


Hepiniz bela ve musibetlere maruz kalacaksınız. Fakat sizden sa­dece bir grup güzel sonuca müstehak olacak, yani "sabredenlere müj­dele" sözünün mahatabı olacak. Sanki bu, bela ve musibetlere maruz kaldığı, felaketlerle karşılaştığı sürece endişe ve tasaya kapılmasının kendisi için daha hayırlı olacağının insana bir telkinidir. İster razı ol­sun, ister razı olmasın madem ki bu musibet vâki olacaktır ve madem ki bu musibetin ecrine nail olacaktır, o halde sabredenlerden olması kendisi için daha hayırlı olacaktır.


Bu âyetlerle ilgili olarak izah edeceğimiz beşinci konu "innâ lillah" (biz Allah'a aidiz) ifadesidir. Sanki Allah Teâlâ bize -bu deneme­ler, sınamalar, bela ve musibetler karşısanda- saygın, onurlu, değerli ve yürekli bir konumda bulunmamızı, Allah için mallarımızla, canları­mızla ve evlatlarımızla fedakarlık yapmaya hazır hale gelememizi öğ­retiyor. Korktuğumuz durumlarda ve sıkıntılı hallerde her şeyimizi sa­dece Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya koymalıyız. Madem ki bi­zi yaratan, bizim sahibimiz ve üzerimizde tasarruf eden Allah'tır; o hal­de bizim malımıza, canımıza, hayatımıza ve bizim her şeyimize bizden daha fazla lâyık ve müstehak olan O'dur: "ve biz Allah'a döneceğiz."


Yöneten O'dur. Bugün de, yarın da, yarından sonra da bizim sa­hibimiz mâlikimiz O'dur. Ve biz O'na döneceğiz. O halde bizim O'na hayır işlerinde önder, mümin ve yolunda canını feda eden kimseler olarak dönmemiz, O'nun razı olmadığı ve hoş karşılamadığı kimseler olarak dönmemizden daha hayırlıdır. İşte bundan dolayı şöyle buyurulmuştur:


İşte rablerinden mağfiretler ve rahmet hep onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.


Ben buradaki salavat (mağfiretler) kelimesiyle o kimselerin övül­mesinin ve şanlarının yüceltilmesinin kastedildiğini anlıyorum ki böy­lece salavat ve rahmet kelimeleri arasındaki fark da ortaya çıkmış olu­yor. Çünkü rahmette bir mükafaat, lütuf ve hoşnutluk anlamı vardır.


Sanki Allah Teâlâ şöyle buyurmuş gibidir: Sırat-ı müstakime tâbi ol­dukları için onlara güzel bir övgü vardır ve bu yolda gittikleri için de mükafaatl andırılacaklar dır. Bu mükafaat Allah'ın rahmeti ve bir lütfu-dur, çünkü onlar hidayete ermişlerdir.


 

Bu Bölümdeki(14) Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
  • Tevhid
  • Kur'an
  • Sorularla İslam-14.Bölüm
  • Sorularla İslam-Bölümler
  • ☝📖 المحمية 📖☝


https://www.muhammediyye.org/

📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖

                   Öğrencilerimize önemli hatırlatma;


اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

 بسم الله الرحمان الرحيم

 الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين

Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi  efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.

Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.

   📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖

             S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks

الامام سيد محمد الهاشمي

Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷




SORU: Şu âyet-i kerimenin tefsiri:Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme (fakirlik) ile deneriz. Sabredenlere müjdele! Onlara bir musibet geldiğinde: "Biz Allah'a aitiz ve O'na dönece­ğiz" derler. İşte rablerinden bağışlanma ve rahmet onlaradır. Ve hidayette olanlar da onlardır. (Bakara/155-157) Rating: 4.5 Diposkan Oleh: ☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي☝المحمية

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.