Sorularla islamiyet-14->CEVAP: Bu âyet-i kerimelerden hemen önce şu iki âyet geçer:
Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir. Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Hayır onlar diridirler. Fakat siz farkedemezsiniz. (Bakara/153-154)
Sonra da yukardaki âyetler geçer.
Ben, hikmetlerle dolu Kur'an-ı Kerim'in burada bize üç merhale üzerinden öğüt verdiğini anlıyorum: Birinci merhalede hayrın (iyiliğin) yolunu çiziyor ve bu yolu sabır ve namaz olarak iki şeyle özetliyor. Sonra sözü öğüt vermenin ikinci merhalesine getiriyor ve sabreden, namaz kılan, şükreden ve ihlasla Allah'a kulluk eden kimsenin nasıl olması gerektiğine dair ideal bir portre çiziyor: Böyle bir kimse fedakarlık yapması gerektiği zaman cömertçe canını ortaya koyabilen kimsedir. Canını verebilmek cömertliğin en son noktasıdır. Bu fedakar kişi cömertliğin ve Allah yolunda fedakarlığın zirvesine ulaşan kişidir. Pek çok kimsenin zannettiği gibi hayatını kaybetmiş değlidir, aksine, her ne kadar biz onun diri olduğunu eksik duyularımızla, sınırlı görüşümüzle, zayıf ve dar ilmimizle anlayamasak da o diridir ve hep diri kalacaktır.
Âyetler daha sonra öğüt vermenin üçüncü merhalesine geçer. Bu da şu gerçeğin hatırlatılmasıdır: Eğer siz iyiliğin ve mutluluğun yolu sabra ve namaza dayanır, sabır ve namazla canlarını Allah yolunda feda edebilecek seviyeye yükselebilen insanlar çıkarsa Allah da onların hayatlannı koruyacaktır. O halde (bu gerçeği) unutmayın ve Allah'ın sizi zaman zaman çeşitli musibetlerle imtihan etmesini, arıtmasını ve elekten geçirmesini gözünüzde büyütmeyin. Kim bilir belki siz de bu belalara güzelce sabrettiğiniz zaman hayır ve saadet yoluna koyulursunuz da canlarını Allah yoluna feda edenler gibi olursunuz ve rabbinin katında diri olan kimseler haline gelirsiniz, ya da en azından onların akıbetini arzu eder hale geldiğinizde onlara yaklaşmış olursunuz.
İşte bu âyetlerle önceki âyetlerin birbiriyle ilişkisi ve irtibatı bu şekildedir.
Açıklanması gereken ikinci nokta âyetteki "Biz sizi biraz korku, biraz açlıkla deneriz" ifadesidir. Ayette şey olarak geçen kelimeyle azlık anlamının kastedildiği pek çok defa söylenmiştir. Ben burada nekre (belirsiz) olarak zikredilen şey kelimesiyle bir nevi kapalılığın kastedildiğini anlıyorum. Maksat, bela ve musibetleri belirlemek ve sınırlamak değildir, aksine imtihan için başa gelen musibetler bazen çok az ve basit şeyler olabilir, bazen orta ve normal seviyede olabilir, bazen de şiddetli ve yüksek olabilir. Âyetteki şey kelimesi bunlann hepsini kapsar. Sonra burada diğer bir kelime daha vardır ki ben ondan da aynı manayı anlıyorum. Bu kelime "mallardan, canlardan ve ürünlerden bir miktar eksiltme" ifadesinde geçen naks kelimesidir. Bu kelimeyle de herhagi bir sınırlandırma kastedilmemiştir. Bu eksilme bazen az olur, bazen hafif ve orta seviyede olur, bazen de çok olur. Bu bana şu âyet-i kerimedeki eşsiz ve veciz tabiri hatırlatıyor:
Zarının çoğundan sakının, zira zarının bir kısmı günahtır. (Hucu-rat/12)
Bu âyette geçen ba'z kelimesi az bir şeyi de, orta miktarda olanı da, çok miktarda olanı da kapsar. Çünkü kötü olmakla vasıflandırılan zannın ba'z kelimesiyle isim tamamlaması yapılarak ifade edilmesi, bunun sakınılması gereken pek çok zannın içerisinde miktarı belli olmayan yaygın bir zan olduğunu gösterir. Bu, bazen sizin zannınız başında çok olabilir, bazen de sonunda çok olabilir. Bunun ne zaman, ne miktarda olacağını siz bilemezsiniz, demektir.
Bu âyetlerle ilgili aklıma gelen üçüncü düşünce -ki ben bu âyetleri pek fazla araştırmış değilim- bazı müfessirlerin de dediği gibi buradaki hitabın müslümanlara ve onların başında da Rasûlullah'a (s.a) yönelik olmasıdır. Hitabın, anlayabilen, söz dinleyen ve gösterilen istikamete yönelebilen kimselere yönelik olduğunu söyleyenler de vardır.
Aklıma gelen bir düşünce de şudur: Allah Teâlâ bu âyette sözünü ettiği çeşitli bela ve musibetlerle Rasûlullah'ın (s.a) madenini sağlamlaştırmış, saflaştırmış ve sonunda bu tür bela ve musibetlerle karşılaşan ve karşılaşacak olan kimseler için onu en hayırlı ve en üstün bir örnek haline getirmiştir. Allah Teâlâ, bir zamanlar peygamberlerini korku ile imtihan etmiştir. Hz. Peygamberin korkusu zayıflıktan veya bir ceza endişesinden dolayı değildir. Fakat o, ümmetinin akıbetinden ve ümmet fertlerinin dağılıp parçalanmasından korkmaktadır. Rasûlullah'ın (s.a) Bedir savaşından hemen önceki halini bir hatırlayalım: Kendisinden geçercesine Allah'a dua ediyor, yalvarıp yakarıyordu. Çünkü bu küçük ordu helak olursa yeryüzünde Allah'a ibadet edecek kimse kalmayacaktı. Bütün bunları hatırımıza getirdiğimiz zaman Hz. Peygamber'in (s.a) karşılaştığı korkunun ne kadar büyük olduğunu anlarız. Fakat bu, zayıflıktan, korkaklıktan veya bir ceza endişesinden dolayı meydana gelen bir korku değil, bağlılık ve sorumluluk duygusundan kaynaklanan bir korkudur. Bu duygu sebebiyle ümmetle ilgili büyük küçük her şeyden kendisini sorumlu hissediyordu. Şu âyet-i kerimede de buna yakın bir durum anlatılıyor:
Ey Muhammedi Bu söze inanmayanların ardından üzülerek neredeyse kendini harap edeceksin. (Keh/6)
Allah'ın imtihan ettiği şeylerden birisi de açlıktır. Hz. Peygamber'in (s.a) açlık çekenlerin en hayırlısı olduğu ve Allah yolundaki güçlüklerin, kıtlık ve darlığın sonuçlarına katlanmada son derece ihlaslı olduğu gayet açıktır. Hatta bu kıtlık günlerinde mübarek karnına taş bağlamıştır. Civarındaki evlerde (yemek pişirmek için) ateşler yakıldığı halde onun evinde bir ay boyunca ateş yanmamıştır.
Hz. Peygamber'in hayatındaki mal eksikiği de izaha gerek görülmeyecek kadar açık ve bellidir. Fakir olarak yaşamış ve fakir olarak ölmüştür. Rabbinden kıyamet gününde de fakirlerle birlikte hasrolunmayı istemiştir. Çocuklarına mal bırakmak için mal biriktirmemiştir. Hatta şöyle demiştir:
Biz peygamberlerin geride bıraktıkları mala varis olunmaz. Biz geride ne bırakmışsak o, sadakadır.
Canların eksiltilmesine gelince, Rasûlullah (s.a) imtihan edilen büyük şahsiyetlerin en değerlisi olarak bununla da denenmiştir. Allah Teâlâ onun evlatlarını birer birer elinden almıştır. Oğullarından ve kızlarından, hayatta Hz. Fatıma'nm dışında hiç birisi kalmamış, hepsi Rasûlullah hayattayken vefat etmiştir.
Ürün eksikliği de böyledir. Hz. Peygamber'in (s.a) başına bu da gelmiştir. Arpa ekmeği ve katıksız ekmekle iktifa ederdi. Fazla diyebileceğimiz bir ürünü yoktu ki eksilmiş olsun.
Âyet-i kerimede "Sizi deneriz" buyuruluyor. Hitap, işiten ve okuyabilen herkese yöneliktir. Ayetin sonundaki müjde ise sadece bu imtihanda başarılı olanlaradır:
Sabredenlere müjdele.
Mana şöyledir: Siz hepiniz şöyle veya böyle bir takım musibetlerle deneneceksiniz. Fakat bu imtihanın sonuçlarına katlanmada, sorumlulukları yerine getirmede müsavi olmayacaksınız. Kiminiz sabredecek, kiminiz sabredemeyecek, kiminiz başarılı olacak, kiminiz kaybedecek.
Hepiniz bela ve musibetlere maruz kalacaksınız. Fakat sizden sadece bir grup güzel sonuca müstehak olacak, yani "sabredenlere müjdele" sözünün mahatabı olacak. Sanki bu, bela ve musibetlere maruz kaldığı, felaketlerle karşılaştığı sürece endişe ve tasaya kapılmasının kendisi için daha hayırlı olacağının insana bir telkinidir. İster razı olsun, ister razı olmasın madem ki bu musibet vâki olacaktır ve madem ki bu musibetin ecrine nail olacaktır, o halde sabredenlerden olması kendisi için daha hayırlı olacaktır.
Bu âyetlerle ilgili olarak izah edeceğimiz beşinci konu "innâ lillah" (biz Allah'a aidiz) ifadesidir. Sanki Allah Teâlâ bize -bu denemeler, sınamalar, bela ve musibetler karşısanda- saygın, onurlu, değerli ve yürekli bir konumda bulunmamızı, Allah için mallarımızla, canlarımızla ve evlatlarımızla fedakarlık yapmaya hazır hale gelememizi öğretiyor. Korktuğumuz durumlarda ve sıkıntılı hallerde her şeyimizi sadece Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya koymalıyız. Madem ki bizi yaratan, bizim sahibimiz ve üzerimizde tasarruf eden Allah'tır; o halde bizim malımıza, canımıza, hayatımıza ve bizim her şeyimize bizden daha fazla lâyık ve müstehak olan O'dur: "ve biz Allah'a döneceğiz."
Yöneten O'dur. Bugün de, yarın da, yarından sonra da bizim sahibimiz mâlikimiz O'dur. Ve biz O'na döneceğiz. O halde bizim O'na hayır işlerinde önder, mümin ve yolunda canını feda eden kimseler olarak dönmemiz, O'nun razı olmadığı ve hoş karşılamadığı kimseler olarak dönmemizden daha hayırlıdır. İşte bundan dolayı şöyle buyurulmuştur:
İşte rablerinden mağfiretler ve rahmet hep onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.
Ben buradaki salavat (mağfiretler) kelimesiyle o kimselerin övülmesinin ve şanlarının yüceltilmesinin kastedildiğini anlıyorum ki böylece salavat ve rahmet kelimeleri arasındaki fark da ortaya çıkmış oluyor. Çünkü rahmette bir mükafaat, lütuf ve hoşnutluk anlamı vardır.
Sanki Allah Teâlâ şöyle buyurmuş gibidir: Sırat-ı müstakime tâbi oldukları için onlara güzel bir övgü vardır ve bu yolda gittikleri için de mükafaatl andırılacaklar dır. Bu mükafaat Allah'ın rahmeti ve bir lütfu-dur, çünkü onlar hidayete ermişlerdir.
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-14.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
☝https://www.muhammediyye.org/☝
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
Öğrencilerimize önemli hatırlatma;
اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖
S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.