☝📖İbrahimi ﷺ Muhammedi ﷺ Hanif İslam📖☝﷽𐰃𐰠𐰯☝📖المحمدية☝Muhammediyye📖☝𐰃𐰠𐰯༺الله أكبر ༻

☝المحمدية☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي 📖 علي الكتاب و السنة☝

Online Arapça Dersleri Video İzle,Arapça Sarf,Arapça Nahiv Video,Arapça Dilbilgisi Video,Online Arapça dilbilgisi Dersleri,islami ilimler,Kuran tefsiri video izle,islami dini sohbet izle,İslami sorular cevaplar,Muhammediyiz-Arapça Dersleri Temel İslami İlimler-Arapça Dersleri,Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,

SORU: Tefsir kitaplarında garânik olayından söz edilir. Rasûlullan (s.a), "Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzzay'yı ve üçüncü olarak da öteki (put) Menât'ı?" âyetini okuduğu zaman, güya şeytan Hz. Pey­gamber'in dilinden şu sözleri de söyletmiş: "Onlar ulu akkuğulardır (garâniktir). Herhalde şefaatleri umulur." Hz. Peygamber bu sûreyi bi­tirince secdeye kapanmış, onunla birlikte müşrikler de secdeye kapan­mışlar. Sonra Cebrail gelmiş ve Hz. Peygamber'e (s.a): "Ben sana bu iki cümleyi getirmedim" demiş, bunun üzerine Rasûlullah: "Yazık! Demek ben Allah'a iftirada bulunmuşum" demiştir... Bu olay hakkında görüşünüz nedir?

Sorularla islamiyet-14->CEVAP: Uydurma olan bu Garanik kıssası tefsir kitaplarında oku­yucuyu rahatsız edecek proplemli bir kıssadır. Çünkü bu kıssa tefsir ki­taplarında anlatılırken tenkidi ve çürütülmesi için yeterli özen gösteril­memiştir. Bu kitapların bizzat kendi rivayetlerine göre kıssanın ayrın­tılarını dikkatli bir şekilde incelemiş olsak onu çürütecek ve reddede­cek yeterli delili bulmamız mümkündür.


Bu kıssayı ilk defa nakleden, müfessirlerin piri İbn Cerir et-Tabe-ri bir tarihçi ve müfessirdir. Konumuna ve şöhretine rağmen, basiret sa­hibi ilim adamları onun kitabında geçen her şeyi kabul etmezler. Hz. Peygamber'in (s.a) dışında kim olursa olsun herkesin sözü alınabilir de reddedilebilir de. Sadece Hz. Peygamber'in sözü tartışmasız kabul edi­lir. Bunun yanında bu kıssayla ilgili îbn Cerir et-Taberi'nin sözlerinin başında kile kelimesi geçer. Bu kelimeyle rivayet edilen rivayetlerin za­yıf ve güvenilmez olduğunu hepimiz biliriz. Adeta İbn Cerir daha ba­şında bu kıssanın zayıf ve illetli bir rivayete dayandığını ifade etmiştir.


Sonra İbn Cerir'in âdetidir, Kur'an'ın bir âyetinin tefsiriyle ilgili muh­telif rivayetleri sıraladıktan sonra hemen arkasından genellikle şöyle der: "Bize göre kabul edilir olan şudur..." Halbuki bu kıssayı naklettik­ten sonra bu âdetini yerine getirmediğini, sadece bazı kelimeleri izah ederek rivayetleri ve haberleri sıralamakla yetindiğini görürüz.


Keza Hz. Peygamber'in dilinden "ve menâte's-sâlisete'1-uhra" âyetine ilave edildiği iddia edilen ibarelerin rivayetlerinde de farklılık­lar vardır. Ben pek çok tefsir kitabını tarayarak bu ibarenin geçtiği ri­vayetleri topladım ve aşağıdaki şekilde ondan fazla birbirinden farklı ibareye rastladım:


1. Tilke'1-garâniku'l-ula ve inne şefaatehunne turteca


2. Tilke'1-garâniku'l-ula ve inne şefaatehunne leturcâ


3. Tilke'1-garâniku'l-ula ve şefaatehunne turca, mislehunne lâ yunsa


4.  İnne'l-âlihetelleti tud'â, inne şefaatuhunne le turtecâ ve innehâ lilğarâniki'1-ulâ


5. Ve hiye'1-garânikatu'l-ulâ ve şefaatuhunne turteca


6. Tilke'1-garâniku'l-ula ve inne şefaatehunne le turtecâ


7. Ve inneha le mea'1-garaniku'l-ulâ


8. İnne tilke'1-garanike'l-ulâ, minhe'ş-şefâate turtecâ


9. İnne şefaatehunne turtecâ


10. Tilke'1-garanikatu'l-ulâ


11. Ve innehunne lehunne'1-garanika'l-ulâ ve inne şefâateklıunne lehiyelleti turtecâ.


Hz. Peygamber'in (s.a) lisanından döküldüğü iddia edilen bu iba­relerin rivayetinde görüldüğü gibi çok büyük farklılıklar bulunmakta­dır. Faraza bunları Hz. Peygamber (s.a) söylemiş olsaydı gerçekten çok şöhret bulurdu, herkes tarafından duyulurdu, kısa olduğu için de bu ka­dar farklı rivayetler ortaya çıkmazdı. Bu da beyaz atın alnındaki siyah bir nokta gibi aşikardır.


Keza bu uydurma Garânik kıssasında müşriklerin ve müslümanla-rın o esnada Mescid-i Haram'da Rasûlullah'ın (s.a) yanında oldukları söylenmektedir. Hz. Peygamber Necm sûresini okuduğu ve iddia ettik­leri gibi bu ibareyi ilave ettiği zaman mescidde bulunan müşrikler ve müsl imanlar secdeye kapanmışlardı. Burada İbn Cerir'in zikrettiği ba­zı rivayetlerde şöyle de denilir:


Müslümanlar, peygamberlerinin secdeye varmasıyle birlikte, onun getirdiği âyetleri tasdik etmek ve onun emrine uymak için secdeye kapandılar. Mescidde bulunan Kureyşli ve diğer müşrik­ler ise kendi putlarının isimleri zikredildiği için secdeye kapandı­lar. Mescitte bulunan mümin ve kâfir kim varsa hepsi secde etti­ler. Sadece Velid ibn el-Muğire secde etmedi. O da çok yaşlı oldu­ğu için secdeye kapanamadı, fakat yerden biraz toprak avuçlaya-rak onun üzerine secde yaptı. Sonra insanlar mescitten dağıldılar. Kureyş de dışarı çıktı ve duydukları şeyden dolayı çok sevindiler.


Aralarında bu kadar düşmanlık ve husûmet olduğu halde nasıl ol­du da müslümanlarla müşrikler mescitte kolayca biraraya gelebildi-ler?... Bu sûrede ve diğer sûrelerde putlara ve putlara ibadet edenlere bu kadar hücum varken müşrikler nasıl oldu da bu uyduruk secdeye kapandılar?


Burada secdeye kapandığı, hatta yerden avuçlayıp alnına götürdü­ğü toprağa secde ettiği söylenen şahsın kimliği konusunda bir karışık­lık var. Bir başka rivayette bu şahsın Said ibn el-Âs olduğu söylenir. Ne gariptir ki bu rivayette Said ibn el-As'ın o esnada şöyle dediği ifa­de edilir: "İşte şimdi İbn Ebi Kebşe ilahlarımızı hayırla andı." Müşrik­ler Hz. Peygamber'i (s.a) kötülemek için ona İbn Ebi Kebşe derlerdi. Said ibn el-As bu ifadeyi Rasûlullah'ın kendilerine yaklaştığını ve rıza gösterdiklerini iddia ettikleri bir ortamda nasıl kullanır? Böyle bir or­tamda -şayet iddia ettikleri doğru ise- müşriklerin Hz. Peygamber'e karşı kötüleyici ve iğneleyici sözler değil, övücü ve takdir edici sözler söylemeleri daha uygun olmaz mı?


Bu kıssanın uydurma ve asılsız bir kıssa olduğunun delillerinden birisi de, ilave yapıldığını iddia ettikleri Necm sûresinin Mekke'de ve kıssanın vukûnu onayladığı iddia edilen Hac sûresinin de Medine'de Nûr sûresinden sonra nazil olmuş olmasıdır. O halde Necm sûresinde olduğu iddia edilen ilave ile Hac sûresinde yapıldığı söylenilen düzelt­me arasında çok uzun bir süre vardır. Allah Teâlâ, Rasûlünün kendisi­ne müracat etmeden veya bu yanlışı düzeltmeden uzunca bir süre bu garip ve tuhaf durumda kalmasına nasıl razı olur? Halbuki bu uydur­ma kıssa ile ilgili rivayette anlatıldığına göre olayın meydana geldiği günün akşamı Cebrail (a.s) gelmiş ve bu sûreyi tekrar okumasını Pey-gamber'den istemiş, güya Hz. Peygamber (s.a) "Tilke'1-ğaraniku'l-ulâ" cümlesine gelince Cebrail itiraz edip "bunu sana ben böyle okutma­dım" deyince, Hz. Peygamber (s.a) üzülmüş ve: "Ben Allah'ın söyle­mediği şeyleri söylemişim" diye hayıflanmaya başlamıştır. Bunun aka­binde Allah Teâlâ Peygamberini teselli etmek üzere şu âyet-İ kerimeyi indirmiştir:


Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz hiç bir peygamber yoktur ki, bir şeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesve­se karıştırmamış olsun. Allah şeytanın karıştırdığını giderir, sonra Allah kendi âyetlerini tahkim eder. Allah bilendir, hakimdir. (Hac/52)


Hangi aklı başında kişi Allah'ın iki sûre arasındaki bu uzun süre boyunca mümin kullarını şüphe ve tedirginlik içerisinde bırakacağını kabul edebilir?


Kıssa üzerindeki şüphe gölgelerini artıran gözlemlerden birisi de şöyledir: İbn Cerir et-Taberi Hac süresindeki "Senden önce gönderdi­ğimiz hiç bir peygamber yoktur ki..." diye başlayan âyetin tefsirini ya­parken Garânik kıssası ile ilgili rivayetleri arka arkaya sıralamış, fakat Necm süresindeki: "Gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı ve üçüncü olarak da Öteki (put) Menat'ı" âyetlerinin tefsirini yaparken az veya çok bu kıssaya hiç temas etmemiş, herhangi bir işarette bulunmamış ve Hac sûresinde zikrettiği bu rivayetlere hiç atıf yapmamıştır. Bu da bi­zi kıssanın doğruluğunda şüpheye düşüren hususlardan birisidir. Bun­dan hareketle biz İbn Cerir et-Taberi'nin kendisinin dahi bu kıssaya fazla güvenmediğini tahmin ediyoruz. Belki de bu rivayetleri müfessir konumundan ziyade tarihçi konumuyla zikretmiştir.


Bu kıssanın uydurma ve asılsız bir iddiadan ibaret olduğunun de­lillerinden birisi de şudur: Bu kıssayı rivayet edenlerin anlattıklarına göre Rasûlullah (s.a) Necm sûresini "ve menât'es-sâlisete'1-uhra" âye­tine kadar okumuş ve burada -onların iddialarına göre- "Tilke'1-garâ-niku'l-ulâ"yı ilave etmiş, sonra da sûreyi sonuna kadar okumuştur. Sû­reyi bitirdikten sonra secdeye kapanmış, onunla birlikte müslümanlar ve müşrikler de secdeye kapanmışlardır. Bu kıssanın doğru olduğunu kabul edecek olursak müşriklerin kendi putlarının isminin geçtiği âyet­lerin hemen akabinde secdeye kapanmaları normal olurdu. Çünkü on­ları ilgilendiren ve hoşlarına giden âyetler bu âyetlerdi. Sûrenin bun­dan sonraki ayetlerinde kendileri ve putları hakkındaki ağır sözleri du-yuncaya kadar beklemezlerdi. Zira sûrenin daha sonraki bölümlerinde müşriklerin hoşuna gitmeyecek şu âyetler vardır:


Size erkek O'na dişi öyle mi? Öyleyse bu çok insafsızca bir taksim! Bunlar (putlar) sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiç bir delil indirmemiştir. Onlar an­cak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine rableri tarafından yol gösterici gelmiştir. (Necm/21-23)


Ahirette inanmayanlar, meleklere dişilerin adlarını takıyorlar. Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyu­yorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından hiç bir şey ifade etmez. (Necm/27-28)


Gerçi bir başka açıdan bakınca Hz. Peygamber'in (s.a) ve mü'min-lerin secdeye kapanmak için Necm sûresinin sonunu beklemelerinin sebebini anlayabiliriz; bu sebeb sûrenin sonundaki secde âyetidir. Eğer burada Necm sûresini işitince secdeye kapanan müşriklerin de bulun­duğunu ifade eden ve Garanik kıssası rivayetinin dışında başka riva­yetler varsa bile bu belki de -bazı imamların da dediği gibi- sûrenin belâğatinden (edebi üstünlüğünden), vurgusunun şiddetinden ve etkile­yici üslûbundan dolayı meydana gelmiştir. Nitekim Kur'an'ı işittiğin­de secdeye kapanan müşrik bir bedeviye: "Niye secde ettin? Yoksa iman mı ettin?" diye sorulunca: "Hayır, belâğatinden etkilendim de onun için secdeye kapandım" diye cevap vermiştir. Sahih olarak riva­yet edilmiştir ki Rasûlullah (s.a) Necm sûresini okumuş ve onunla birlikte mü s lü m an lar, müşrikler ve cinler secde etmişlerdir. Kadı Iyaz da


bunu ifade etmiştir.


Yine bu uydurma kıssanın rivayetinde anlatıldığına göre güya bu (Necm) sûresi Peygamber'e (s.a) namazda iken nazil olmuş ve onu Cebrail'den aldıktan sonra da arkasındakilere duyurmuş ve -iddiaları­na göre- söz konusu ilaveyi yapıp sûrenin sonuna kadar okumuş, son­ra secdeye kapanmış, arkasındakiler de secdeye kapanmışlar. Bütün bunlar bilinen vahiy şekillerine aykırıdır. Çünkü namaz ne kılınış şek­li açısından ne de mahiyeti açısından bunların hiç birisini taşıyamaz. Müslümanlar, müslüman oldukları için Peygamberin arkasında nama­za durduklarına göre, acaba müşrikleri namaz kılan müslümanların saflarına getiren şey ne idi? Burada zekanın ihanet ettiği ve sağlamını değil çürüğünü seçtiği bir tertibin olduğu ortaya çıkmıştır.


Garanik olayıyla ilgili rivayetin bundan sonraki bölümünde Ceb­rail'in Hz. Peygamber'e gelerek iptal ettiğini iddia ettikleri o ilaveyi neshettiği ifade edilir. Burada ifade ettiklerine göre müşriklerin Hz. Peygamber'e muhalefetleri şiddetlenmiş, istihza ve hafife almaları ço­ğalmıştır. Sanki Rasûlullah'ın tasarrufu, arzu edilenin tam aksi bir so­nucun ortaya çıkmasına yol açmıştır ve şiddetli bir tepki durumuna ulaşmıştır. Faraza Hz. Peygamber'i vahiy unsurundan, ismet (hatasız­lık) unsurundan ve ilahi destek unsurundan soyutlayarak, dost ve düş­man herkesin kabul ettiği gibi onun son derece akıllı ve ileri görüşlü bir ıslahatçı olduğu noktasından konuya yaklaşırsak, o zaman da böy­le akıllı ve ileri görüşlü bir kimsenin yarın reddedeceği bir sözü bugün söylemesinin mümkün olmayacağı sonucuna varırız. Çünkü o gayet iyi bilir ki böyle bir çelişkiye düşmenin vahim sonuçları olacaktır.


Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz hiç bir peygamber yoktur ki, bir şeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesve­se karıştırmamış olsun. (Hac/52)


Bu iddia sahipleri Hac/52 ayetini kötü bir şekilde tefsir ederek if­tiralarını sadece Hz. Muhammed'e (s.a) değil, bütün peygamberlere yöneltiyorlar. Çünkü onların anladıkları bu çarpık manaya göre hiçbir peygamber yoktur ki kelimeleri yerlerinden değiştirmemiş ve Allah'ın söylemediği bir şeyi Allah'a nisbet etmemiş olsun. Allah Teâlâ pey­gamberlerinin tümünün bu alçaltıcı duruma düşmesini nasıl kabul eder? Ne kadar kötü bir hüküm veriyorlar. Allah Teâlâ bundan münez­zehtir ve beridir. Burada bir kimse şöyle sorabilir: O halde bu âyetin anlamı nedir? Ayette geçen temenni kelimesinin Arabçada genellikle bir şeyin gönülden geçirilmesi, tasavvur edilmesi ve ister mümkün ol­sun, isterse mümkün olmasın gerçekleşmesinin beklenmesi anlamına geldiğini gözönünde bulundurmamız uygun olur. Temenni kelimesinin tilavet ve kıraat, anlamında kullanılmasına gelince bu çok nadirdir. Ancak bir ihtiyaç halinde bu manada kullanılır. İbn Abbas âyette ge­çen ümniye kelimesinin kıraat anlamında kullanıldığını söylerken bu kullanışın veya bu görüşün zayıf bir kullanım veya görüş olduğunu ifade etmek için yugâlu tabirini zikretmiştir. Bu tabir, İbn Abbas'm bu görüşü tercih edilir bir görüş olarak görmediğinin delilidir. Halbuki garanik masalının doğruluğunu iddia edenler bu konuda İbn Abbas'ın ibaresine dayanırlar. Bu duruma göre biz onların dediklerini nasıl ka­bul edebiliriz? Bunun da ötesinde İbn Abbas'tan rivayet eden İbn Ebi Salih, -Leys'in kâtibidir- araştırmacılar nazarında zayıflığına hükme­dilen bir kişidir.


Hac süresindeki âyeti şöyle anlamamız mümkündür: Peygamberi­miz Hz. Muhammed'den (s.a) önce hangi peygamber gelmişse insanla­rın hidayete ermeleri ve sırat-ı müstakime yönelmeleri için bütün güç­leriyle çaba göstermişler, fakat şeytan, kendi yandaşları vasıtasıyle bu idealin önüne bir takım engeller ve zorluklar çıkarmış, insanları haktan alıkoymuş, onları bâtıla ayartmış, peygamberlerle mücadeleye yönlen­dirmiştir. Allah Teâlâ söz konusu âyette daha sonra kullarına bâtılı ge­çersiz kılacağını, hakkı gerçekleştireceğini, şeytanın sözünü mahvede­ceğini ve Rahman'ın çağrısının baki kalacağını vaadeder.


Âyetteki temenni kelimesini tilavet ve kıraat manasıyla tefsir et­sek bile bu kıssanın doğruluğunu kabul anlamını ihtiva etmez. Çünkü bu takdirde mânâ şu şekilde olur: Allah'ın gönderdiği hangi resul ve nebi olursu olsun, rabbi'nin apaçık âyetlerini okuduğu zaman mutlaka şeytan kendi yandaşlarına vesvese vererek kelimeleri konumlarından değiştirtir ve âyetlere Allah'ın kastetmediği bozuk manalar verdirtır.


Fakat Allah Teâlâ onların verdiği bu bâtıl manaları geçersiz kılar, yok eder ve kendi âyetlerini tahkim eder. Bu sebeble Âlûsi tefsirinde bu âyetin manasıyla ilgili şu ifadeler geçer:


Allah Teâlâ'nın Hz. Peygamber'den (s.a) önce gönderdiği hiç bir rasûl ve hiç bir nebi yoktur ki, Allah'ın âyetlerinden bir şey oku­duğu zaman şeytan kendi yandaşları ve dostlarının peygamberle mücadele etmeleri için onların kafasına okunan şey hakkında şüp­he ve kuruntular sokmamış olsun. Fakat Allah Teâlâ onun ilka et­tiği bu şüpheyi iptal ve yok eder, peygamberlerini sabit hakikatle teyid eder, destekler.


Âlûsi'nin ne Hac sûresinin tefsirinde, ne de Necm sûresinin tefsi­rinde garanik kıssası hakkında hiçbir şey söylemediğini gözönünde bu­lundurmamız gerekir. Buharî şârihi Kastalânî Gârânik kıssasını tenkit edip çürütmüştür. İbn İshak "Bu, zındıkların uydurmasıdır" demiştir. Kadı lyâz kıssa ile ilgili rivayeti hiç kimsenin kesintisiz ve sağlam bir senetle rivayet etmediğini söylemiştir. İbnü'l-Arabi, "Bu kıssa hakkın­da gelen bilgilerin hiçbirisinin aslı yoktur" demiştir. Hz. Peygamber'in ismet sıfatını derinden yaralayacak bir rivayet nasıl sahih olabilir? Araştırmacı bilginler kıssanın zikredildiği rivayetlerin mürsel oldukla­rını tesbit etmişlerdir. "Mürsel hadis", senedinden tabiinden sonraki şahıs düşen hadistii. Cumhur, mürsel hadisi delil olarak kullanmada tereddüt etmişlerdir. Çünkü senetten düşen kişinin bir sahabi değil de yi­ne bir tabii olması ihtimali vardır.[8]


Hatta itikat esaslarında mürsel hadisin delil olmayacağında icma vardır. İhtilaf, amel ve ahkamın tefarruatında mürseli delil olarak kullanmanın cevazında vâki olmuştur. Son olarak şunu söylemek is­tiyorum: Masumiyeti Allah tarafından teyit edilip güvence altına alı­nan bir peygamber'den böye bir şeyin meydana gelmesini aklı başında bir kimse nasıl düşünebilir? Allah Teâlâ peygamberi için şöyle de­miyor mu:


Ey Muhammed! Sana emrolunanı açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir! (Hicr/94)


Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! (Şûra/15)


De ki: "Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz. Ben sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır." (Kâfirûn sûresi)


Allah'ın Rasûlü bu iftiradan beridir, uzaktır, yücedir ve büyüktür. Allah, hakkı söyler ve doğru yola eriştirir.


Allah en iyisini bilendir.

Bu Bölümdeki(14) Diğer Sorular için aşağıdaki menüye bakınız↷↷↷
  • Tevhid
  • Kur'an
  • Sorularla İslam-14.Bölüm
  • Sorularla İslam-Bölümler
  • ☝📖 المحمية 📖☝


https://www.muhammediyye.org/

📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖

                   Öğrencilerimize önemli hatırlatma;


اعوذ بالله من الشيطان الرجيم

 بسم الله الرحمان الرحيم

 الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين

Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi  efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.

Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.

   📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖

             S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks

الامام سيد محمد الهاشمي

Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷




SORU: Tefsir kitaplarında garânik olayından söz edilir. Rasûlullan (s.a), "Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzzay'yı ve üçüncü olarak da öteki (put) Menât'ı?" âyetini okuduğu zaman, güya şeytan Hz. Pey­gamber'in dilinden şu sözleri de söyletmiş: "Onlar ulu akkuğulardır (garâniktir). Herhalde şefaatleri umulur." Hz. Peygamber bu sûreyi bi­tirince secdeye kapanmış, onunla birlikte müşrikler de secdeye kapan­mışlar. Sonra Cebrail gelmiş ve Hz. Peygamber'e (s.a): "Ben sana bu iki cümleyi getirmedim" demiş, bunun üzerine Rasûlullah: "Yazık! Demek ben Allah'a iftirada bulunmuşum" demiştir... Bu olay hakkında görüşünüz nedir? Rating: 4.5 Diposkan Oleh: ☝الاامام سيد محمد هاشمي الموسوي☝المحمية

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.