Sorularla islamiyet-14->CEVAP: Celâluddin es-Suyûti'nin el-îîkanfi Ulûmi'l-Kur'an isimli eserine müracat ettiğimiz zaman bu müellifin, Kur'an'daki anlaşılması zor, garip kelimelerden söz ettiğini ve Kur'an'da tefsirine ihtiyaç duyulan kelimeleri zikrettiğini, sonra da bu ümmetin büyük âlimi Abdullah ibn Abbas'tan, Kur'an'daki bütün garip kelimeleri tefsirleri ve Arab şi-irindeki örnekleriyle birlikte rivayet ettiğini görürüz.
Bu, İslâm'ın ilk devirlerinde kendilerine Kur'an inen insanların, bu Kitab'ın indiği lisanın ışığında onu anladıklarını gösteren bir delildir. Allah Teâlâ onu apaçık bir Arabça ile indirdiğini Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde ifade etmektedir. Kur'an-ı Kerim, kendisinin sadece Arabça olduğunu ifade etmekle yetinmemiş, indiği lisanın -ki bu lisan Arab-çadır- lafızlarının anlamları ışığında onun anlaşılması gerektiğini vurgulamak için buna beyanı da ilave etmiştir. Bunun içindir ki İslâm'ın ilk devirlerinde müslümanlar Kur'an'm indiği lisanın kelimelerinin yani Arabça kelimelerin manalarını anlamak suretiyle bu yüce Kur'an'ı da anlıyorlardı. O halde bizim de ister bilimsel tefsir çalışması yapalım, isterse içtimâi tefsir çalışması yapalım Kur'an'ı tefsir ederken hiç bir zaman göz ardı etmememiz ve bunun ışığında yürümemiz gerekir.
Kur'an'm temel görevi onun bir akide ve şeriat kitabı olmasıdır. O, inanç ve ilahiyat konulanndan, peygamberlere ait haberlerden, muamelattan, ibadetlerden, kişiler arası ilişkilerden, aile düzeninden, devletler arası ilişkilerden, savaş ve barış durumlarından ve daha başka insani konulardan söz eder.
Fakat Kur'an bütün bunların ötesinde pek çok bilmsel gerçeğe, varlığın sırlarına ve Allah'ın tabiata yerleştirdiği kanunlarına kısa, öz, mucizevi ve beliğ bir şekilde işaret eden çok sayıda âyeti de ihtiva eder. Bu gerçeklere işaret eden âyetlerin kısa, öz ve genel olma özelliklerini taşıdığını, analiz ve ayrıntıya girmediğini veya işaret ettiği konunun bölümlerine temas etmediğini görürüz.
Biz onu parmak uçlarına varıncaya kadar yeniden yapmaya kadiriz. (Kıyamet/4)
Bu ayette parmak uçlarındaki çizgilere işaret eder. Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik. Bu ayette ise bitkilerdeki döllenme olayına işaret eder. Allah Teâlâ başka bir âyette şöyle buyuruyor:
Şüphesiz âyetlerimizi inkar edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! (Nisa/56)
Bir diğer âyette de şöyle buyurur:
Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğe yükseliyormuş gibi kalbini iyice daraltır. (En'am/125)
Kur'an-ı Kerim'deki bu ve benzeri âyetler yakın veya uzak gelecekte ortaya çıkacak bir takım bilimsel hakikatlere veya tabiat konularına işaret eder.
Birinci âyet, her insanın parmak uçlarındaki çizgilerin diğer insan-larınkinden farklı olduğuna işaret eder. İkinci âyet, rüzgarların bitkiler arasındaki döllenmeyi gerçekleştirmekle de görevli olduklarına işaret eder. Üçüncü âyet'in işaret ettiği bilimsel hakikat ise elem ve acıların sadece deride hissedildiği gerçeğidir. Çünkü duyu sinirleri ve merkezleri deride bulunur. Bu sebeble dağlama esnasında deri açılıp da kemiğe ulaşılmış olsa kemik bu acıyı hissetmez. Dördüncü âyette ise atmosferin yüksek tabakalarında oksijenin azlığı sebebiyle insanın solunum güçlüğü çekeceğine işaret edilir. Bilimsel araştırma yapanlar bu gerçeklere Kur'an'm nüzulünden ancak yüzlerce yıl sonra ulaşabilmişlerdir.
Şüphesiz bu âyetlerde bir takım bilimsel hakikatlere son derece veciz ve derin işaretler vardır. Yalnız burada bilimsel gerçekle bilimsel nazariye arasında fark vardır. Bilimsel nazariyeyi, bir ceninin henüz kan veya et parçası halindeki ibtidai durumuna benzetmek benim hoşuma gider. Çünkü böyle bir cenin aradan aylar geçtikten sonra tekamül edip gelişerek bir çocuk halinde dünyaya gelmeye de müsaittir, tekamülünü tamamlamadan ve şekillenmeden düşmeye de müsaittir. Bilimsel nazariye de tekamül etmeden önceki bu cenin gibidir. Bozulur veya düşerse bilimsel hakikat mertebesine ulaşmaz. Fakat tekamülünü tamamlar, oluşum safhalarını geçirir, olgunlaşır ve bir çocuk halinde insanların karşısına çıkarsa işte o zaman bilimsel bir hakikat haline gelmiş olur.
Kur'an-ı Kerim, başlangıçta bizim ölçülerimize göre nazariye durumunda olan sırlara ait durumlarını ortaya çıkarmamız için bizi varlık hakkında araştırmalar yapmaya yönlendiriyor. Sonra bu nazariyeler, yapılan sürekli araştırmalarla gelişir ve nihayet bilimsel hakikat mertebesine ulaşır. Bir nazariye bilimsel hakikat mertebesine ulaştığı zaman, kesinleşmiş bu hakikatle, ilim ve hikmet sahibi yüce Allah'ın katından indirilen Kur'an'm ifadeleri arasında hiç bir çelişkinin olmadığını artık açıkça anlamış oluruz. Mesela bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur:
Ey insan ve cin topluluğu! Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa geçin! Ama Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz ki! (Rahman/33)
Şimdi bazı araştırmacılar bu âyet-i kerimeyle, dünyanın çevresinden çıkıp atmosferde veya gökyüzünde bir yörüngeye yerleştirilen füzeye ve uzay çalışmalarına işaret edildiğinin anlaşılabileceğini söyleyebilirler. Fakat bizim böyle bir kanaate ve hükme varmadan ve âyet-i kerimeden böyle bir şeyin anlaşılabilceğini söylemeden önce, âyet-i kerimenin bağlamını, hitabın nevini ve maksadını, yani teşvik maksadıyla mı yoksa bir meydan okuma maksadıyla mı indiğini anlamamız gerekir. Sonra bu hitap kime yöneliktir? Sadece insanlara mı, yoksa hem insanlara hem cinlere mi? Sadece dünyanın çevresinden ve hududundan mı, yoksa bizim bildiğimiz çevrelerin ve bölgelerin dışında başka bölgeler ve çevrelerden mi bahsediyor?
Ayet-i kerimede geçen aktar nedir? Bu çevre ve bölgeler sadece arzla mı ilgildir, yoksa hem arz hem de göklerin çevresiyle mi ilgUdir?
Kur'an-ı Kerim bir âyette: "Göklerin ve yerin çevresini aşıp geçmeye gücünüz yetiyorsa.." diyor, "yerin ve göklerin çevresini" veya "göğün ve yerin çevresini" demiyor. Arzın çevresinin dışında arzla ilgili başka çevrelerin ve arzdan daha çok göklerle ilgili başka çevrelerin de olduğunu bize bildirmek için "göklerin ve yerin çevresini" ifadesini kullanıyor. Kur'an-ı Kerim'in varlığından bizi haberdar ettiği ve herhangi bir sayıyla sınırlamadığı bu sayısız çevreler ve bölgelerin bizi, bu âyet-i kerimeyle "uzay gemisinin" kastedildiği iddiası hakkında dikkatli olmaya ve bu noktaya takılıp kalmamaya sevket-mesi gerekir. Sonra bu âyet-i kerime meydan okuma maksadıyle gelmiştir. Sanki şöyle demektedir: Ey cin ve insan topluluğu! Siz Allah'ın mülkü içerisinde mahsur durumdasınız. İçinde mahkum ve mecbur olduğunuz bu nizamın dışına çıkamazsınız. Varsa bir gücünüz, onu bana gösterin!
"Allah'ın verdiği bir güç olmaksızın geçemezsiniz" diyerek bunu, gerçekleşmesi mümkün olan bir şarta bağlamıştır, denilebilir. (Yani Allah bir güç verdiği zaman arzın ve göklerin çevresini aşıp geçebilmenin mümkün olduğu söylenebilir). Nitekim âyetteki sultan kelimesini bazıian ilim veya Allah'ın kullarına verdiği ve henüz kendilerine ulaşmayan başka güçler diye tefsir edenler olmuştur. Bu âyet-i kerime "Allah'ın görünmesi" konusundaki başka bir âyet-i kerimeyle de irti-batlanabilir; söz konusu âyette Allah Teâlâ Hz. Musa'ya hitaben şöyle buyurur:
Musa: "Rabbim! Bana kendini göster, sana bakayım" dedi. Allah: "Sen beni göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabi-lirse sen de beni göreceksin" buyurdu. (A'raf/142)
Bir grup bilgin dedi ki: Allah'ı görmek mümkündür. Çünkü Allah Teâlâ, kendisinin görülmesini dağın yerinde durmasına bağlamıştır. Her ne kadar paramparça olup yerinde fiilen kalmamışsa da vukuu mümkün olan bir şeydir. Fakat Allah'ın görünmesiyle ilgili bu âyetin nasıl anlaşılacağı konusunda tartışma vardır: Allah bu dünyada mı, yoksa sadece öbür dünyada mı görülecektir? Allah Teâlâ'yı normal beşer gücüyle mi göreceğiz, yoksa şu andaki şeklimiz değiştikten sonra mı göreceğiz?.. Bu meselelerde görüş birliği yoktur. Bütün bunların ötesinde Allah Teâlâ "Şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin" derken bunu Hz. Musa'ya meydan okumak maksadıyla söylememiştir.
Ben bunları söylerken bu âyet-i kerimedeki sultan kelimesinin füze olarak anlaşılmayacağını söylemek istemiyorum. Fakat ben bu âyetin sadece bu anlama geldiğinin söylenmemesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bu âyet bu manaya da işaret ediyor veya bu âyet insanları araştırma ve incelemeye teşvik etmenin bir örneğini veriyor, denilebilir ki böyle bir araştırma aynı zamanda bizim şu âyeti daha iyi anlamamızı da gerçekleştirmiş olacaktır:
O'nun hak olduğu ortaya çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünya da hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? (Fussilet/53)
Gerçek şu ki Kur'an tefsiri iki tehlikeli merhaleden geçmektedir. Bizim her ikisine karşı da dikkatli olmamız gerekir. Birinci merhalenin tarihi eskilere dayanır. Bu eğilimdeki bazı bilginler ve müfessirler Kur'an'la bilim arasına kalın bir perde çekiyorlardı. Ve bilim ne söylese, onlar hemen Kur'an'ın bununla hiç bir ilgisi olmadığını söylüyorlardı. Öte yandan Kur'an'ın bilimsel verilere göre tefsir edilmesi yönünde bir eğilim belirdiği zaman da bu konuda çok dikkatsiz davranıyor, hatta aşırı gidiyor ve zorlamalara baş vuruyoruz. O halde Kur'an tefsiri konusunda bir takım bilimsel çıkarsamalara (istidlale) ve nazariyelere dayanarak gereksiz zorlamalardan ve aşırılıklardan uzak durmamız gerekir. Ancak bilimsel bir hakikat söz konusu olduğu zaman Kur'an'ın onunla tam bir ittifak halinde olduğunu göreceğiz. Çünkü Allah Teâlâ en doğruyu söyleyendir.
Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa/122)
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-14.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
☝https://www.muhammediyye.org/☝
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
Öğrencilerimize önemli hatırlatma;
اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖
S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.