Sorularla islamiyet-15->Cevap: Bütün akıl ve basiret sahibi insanlar, Hz. Muhammed'in dünya tarihindeki en büyük şahsiyet olduğunda görüş birliği içindedirler. Bir benzetme yapmak istersek o, doğusuyla batısıyla dünyanın dört bir yanını aydınlatan parlak bir tebessümdür. Bu yüce Peygam-ber'i sözlerin en güzeli olan Kur'an'm nasıl anlattığına baktığımız zaman, onun kişiliğini bize iki temel portre içinde arzettiğini görürüz. Birincisinde övülecek ve saygı gösterilecek bir kişilik portresi çizer, çünkü o, hertürlü saygıya layık bir kişidir. İkincisinde ise eğitilen ve kendisine sorumluluk yüklenen bir kişilik çizer. Kur'an, Hz. Peygam-ber'i bazen en yüksek mertebelere çıkartacak şekilde yüceltir ve över,
bazen de altının ateşte eritilip saflaştırıldığı gibi onun madenini saflaş-tırır, terbiye eder.
Kur'an-ı Kerim'in Hz. Peygamber'in kişiliğiyle ilgili birinci portreyi ortaya koyuşımdaki maksat onun peygamberliğe, hidayet ve imamete/rehberlik ve önderliğe ehil olduğunu göstermektedir:
Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. (En'am/124)
İkinci portredeki maksat ise büyüklüğün sadece Allah'a ait olduğunu açıklamaktır. Azamet ve kibri ya/büyüklük ve ululuk sadece Allah'ın şanındandır. Kim ki kibriya elbisesinde rabbi ile yarışırsa Allah onu cezalandırır ve hiç gözünün yaşına bakmaz. Bunun içindir ki kud-si bir hadiste Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Kibriya benim ridamdır, azamet ise izanmdir. Kim ki bunlardan birisi için benimle yarışırsa onu perişan ederim.
ikincisinde mükafaat ve cezanın kuralını, hesap ve cezanın üslubunu açıklama maksadı da vardır. Hiç kimse Allah'ın hesabından kurtulamaz ve hiç kimse O'na üstün gelemez.
Buradan hareketle Kur'an'ın Hz.Peygamber'den söz eden ayetlerini şu beş ana maddede toplayabiliriz:
1. Hz. Peygamber'i öven ve onun şanını yücelten ayetler,
2. Ona sorumluluk yükleyen ayetler,
3. Hem Övgü, hem de sorumluluğun bir arada bulunduğu ayetler,
4. Onun bir insan olduğunu ve Allah'ın kudreti karşısında onun gücünün olmadığını hatırlatan ayetler,
5. Yaptığı bazı şeylerden dolayı onu kınayan ve ondan vazgeçmeye çağıran ayetler.
Önce onu öven ve şanını yücelten ayetlerden bir kısmını arzedelim:
Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin. (Kalem/4)
Andolsun ki size içinizden Öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir. (Tevbe/128)
Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya/107)
Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik). (Ahzab/45-46)
Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri de onların analarıdır. (Ahzab/6)
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'i öven ve şanını yücelten ayetler böylece devam eder gider. Bu bağlamda Kur'an, Peygamber'e itaati Allah'a itaat olarak gösterir ve şöyle buyurur:
Peygamber'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse bilsin ki, biz seni onlara bekçi göndermedik. (Nisa/80)
Hayır, rabbine andolsun ki, aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar. (Nisa/64)
Kur'an, Peygamber'e verilen sözü de Allah'a verilmiş olarak kabul eder:
Muhakkak ki sana biat edenler. Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. Kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük mükafaat verecektir. (Fetih/10)
Kur'an'ın Hz. Peygamber'i yükselttiği bu yüce makama insanın duyduğu hayranlığın sonu gelmez. Çünkü o, büyük bir ahlakın sahibidir. Mü'minlere karşı son derece şefkatli ve merhametlidir. Allah'ın alemlere bir rahmetidir. Aydınlatan bir kandildir. Onun verdiği hüküm, Allah'ın hükmü sayılır. Ona verilen söz, Allah'a verilmiştir. Bunun ötesinde bir övgü ve onurlandırma olamaz.
Belki bir kimse bu kadar geniş ve büyük çaplı bir övgünün sınır ve karşılığının olmadığı zehabına kapılabilir ve bu yanlış kanaat onu
bir takım yanlış anlayışlara götürür. Halbuki bir kimse iyice düşününce bu kadar övgü ve yüceltmenin yanında, taşınması dağlara bile ağır gelen çok çeşitli sorumluluk ve yükümlülüklerin de olduğunu görür. Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber'e en yüksek mertebe ve makamları övgü ve yüceltme dolu ayetlerle verirken, Allah Teâlâ bütün bunların karşılığında sevgili Peygamberine onun bu mertebe ve makamlarına uygun emirleri, görev ve sorumlulukları da yüklemiştir. Şimdi bu ilahi emirlerden bir kısmını ve Allah Teâlâ'nın son Peygamberine yüklediği yükümlülükleri arzedelim:
Ey Muhammedi Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret; inkarcılar için acele etme; onlar kendilerine vaadedilen azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu bir bildiridir. Yoldan çıkmış olanlardan başkası mı yok edilir. (Ahkaf/35)
Sabah akşam rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma. Bizi anmayı kendisine unutturduğumuz ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma! (Kehf/28)
Ey Muhammed! De ki: "Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim." (Yusuf/108)
Ey Muhammed! Bundan ötürü sen birliğe çağır ve emrolunduğun gibi doğru ol; onların heveslerine uyma ve şöyle söyle: "Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım; aranızda adaletle hükmetmekle emro-lundum. Allah bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir; bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz kendinizedir! Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş O'nadır." (Şura/15)
Ey Muhammed! Sen beraberindeki tevbe edenlerle birlikte dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınız görür. (Hud/112)
Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir! (Hıcr/94)
Önce yakın akrabalarını uyar. Sana uyan müminleri kanatlarının altına al! (Şuara/214)
Allah Teâlâ sevgili Peygamberini kendi gözetiminde yetiştirmiş, onu yaratıkların en hayırlısı kılmış, yüce mesaj ve en büyük çağrıyı yapmakla onu seçip görevlendirmiştir. Bu makamın desteklenmesi, yüceltilmesi, onurlandırılması ve saygınlaştırılması gerekir. Çünkü büyük ve zor işler, büyük adamlara yakışır. Allah Teâlâ ona gerekli özellik ve meziyetleri vermiş, sonra da bunun karşılığında istediği sorumlulukları ona yüklemiş ve bunları yerine getirmesini istemiştir.
İlahi yükümlülükler daha bu davetçinin ve davetin seçiminden itibaren arka arkaya gelmeye başlamıştır. Bu sebeple ilahi vahyin başlangıç dönemlerinde, insanın maddi manevi temizliğinde onun için en güzel örnek olmaya layık şu nidanın geldiğini görmekteyiz:
Ey bürünüp sarınan Rasûlüm! Kalk ve insanları uyar, rabbini büyükle! Giysilerini temiz tut. Kötü şeyleri terket. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. Rabbinin rızasına ermek için sabret! (Müddessir/1-7)
Çok değil, bu ayetlerin nüzulünden kısa bir süre sonra Hz. Peygamber başka ayetlerin nüzulüyle karşılaşır. Hepsi de yiğitçe gayret gerektiren emir ve ağır görevlerdir. Kur'an ona şöyle der:
Ey örtünüp bürünen Muhammed! Gecenin yansında istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır ağır Kur'an oku. Doğrusu biz, sana taşıması ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Zira gündüz vakti sana uzun bir meşguliyet vardır. Rabbinin adını an ve bütün varlığınla ona yönel! (Müzemmil/1-8)
Sonra eğitimle tazimin veya sorumlulukla minnettarlığın birarada bulunduğu ayetler gelir. Böylece Allah Teâlâ'nın Peygamberine lütfettiği fazilet ve şeref ile ondan istediği görev ve sorumluluk arasında derin ve hassas bir denge sağlanmıştır. Biz, Kur'an-ı Kerim'de bu iki durumun birleştirildiği pek çok ayet ve sure görmekteyiz. Aynı yerde hem Hz. Peygamber'i öven ve yücelten ayetler hem de ona bir takım farz ve vacibleri bildiren ayetler görürüz. Kur'an-ı Kerim'de bunun örneklerinden birisi Duha süresidir. Bu sure gayet kısa ve öz bir şekilde gerçekleri ortaya koyan ayetleri ihtiva eder. Sure, içinde Pegamber'in şanının yüceliğini açıklayan ayetlerle başlar. İlk ayetleri şöyledir:
Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye andolsun ki rabbin seni bırakmadı ve sana darılmada. Gerçekten senin için ahiret, dünyadan daha hayırlıdır. Pek yakında rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.
Bu ayetlerin peşinden Allah Teâlâ'nm Peygamberine geçmişteki lütuf ve ihsanları hatırlatılır ve şöyle buyurulur:
O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da yol gö-termedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
Bunun akabinde de ona yönelik kesin emdredici ayetler gelir:
Öyleyse yetimi sakın ezme. El açıp isteyeni de sakın azarlama. Ve rabbinin nimetini minnet ve şükranla an!
Hem onurlandırmayı, hem de sorumluluk yüklemeyi birarada bulunduran bu sure, çok kısa ve veciz/özlü bir suredir. Allah Teâlâ bu ikisini birarada zikretmekle adeta hayatı boyunca bir insanın Allah'ın emrinin daima bilincinde olmasını, lehine ve aleyhine olan şeyler arasındaki ya da hakları ilk görevleri arasınaki dengeli ölçüyü bilmesini istemiştir. İnsan, çalıştıkça, yoruldukça ve alnından akan ter damlalarını hissettikçe, bunun Allah'ın emir ve çağrısını yerine getirmek olduğunu ve bu bunaltıcı yorgunluğun sonucunda bir memnuniyetin olacağını ve beklediği karşılığı bulacağını düşünür. Bu düşünce ona hissettiği yorgunluğu veya karşılaştığı güçlükleri kolaylaştırır. İnsan gayretinin semerelerini görme ve bu semerelerden yararlanma safhasına intikal ettiği zaman, kendisinden istenilen şeyin her ikisinin birarada yürütülmesi, yani hem çalışması hem de bunun sonuçlarından istifade etmesi olduğunu düşünür, elde ettiği bu semerelere aldanmaz ve güvenmez, bilakis yeniden çalışmaya ve gayrete dönmek, görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için tam bir azim ve kararlılık içinde olmaya devam eder. Bu görev ve sorumluları yerine getirmeye devam etmesi, onu bu hizmet ve semerelerden sürekli yararlanmaya ehil hale getirir. Hayatın çarkları böylece devam eder gider. Hayatın içinde de her iki unsur birarada bulunur; çalışan ve gayret eden saygı görür, onurlandırılır, hak eden de lütuf ve ihsana nail olur. Bu kural aralıksız bir şekilde böylece sürer gider.
Akıllı bir insan, Hz. Muhammed'in kişiliğinin unsurlarını Kur'an'ın gayet mantıki ve net bir şekilde ortaya koymuş olmasından kendisi için faydalı dersler almasını bilir.
Allah'ın gücü karşısında Rasûlullah'ın gücü ortaya konulduktan sonra, sırada Hz, Peygamber'e yapılan ilahi hatırlatmalar vardır: Peygamber, insanların en hayırlısıdır, müminlerin önderidir, muttakilerin imamıdır. Mahrukatın Allah'a en yakın olanıdır. Müslümanlar, annelerini, babalarını ve canlarını onun uğrunda feda ederler. Onun emrine karşı gelmezler, hükmüne muhalefet etmezler. Fakat Peygamber, Allah'ın yüceliği ve gücü karşısında O'nun kullarından bir kuldur. Diğer insanlara karşı bir gücü ve otoritesi olsa bile, Allaha insanların en iyi kulluk yapanı ve en itaatkar olanıdır.
Şimdi bu konuya temas eden ayetlerden bir bölümünü arzedebiliriz:
Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan öne de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri mü-kafaatlandıracaktır. (Âl-i İmran/144)
De ki: "Ben, yalnızca sizin gibi beşerim. (Şu var ki) bana, ilahınızın sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın." (Keyf/110)
Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlaka galiptir, hikmet sahibidir. (Enfal/63)
Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lakin Allah, dilediğini doğru yola iletir. (Bakara/272)
Bunda senin yapacağın bir şey yoktur. (Âl-i İmran/128)
Senden kıyametin ne zaman kopacağını sorarlar. Sen onu nereden bilip bildireceksin? Onun nihai bilgisi yalnız rabbine aittir. (Nazi-at/42-44)
O halde ey Muhammed! Sen öğüt ver! Esasen sen, sadece bir Öğüt vericisin. Sen onlara zor kullanacak değilsin. (Gaşiye/2122)
De ki: "Ben Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır elde ederdim ve bana hiç fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleciyim."(A'raf/188)
Bir kimse Hz. Peygamber'in bu şekilde güç ve otoriteden soyutlanmasını onun makamının küçük düşürülmesi ve basitleştirilmesi olarak algılıyabilir. Allah böyle bir anlayıştan bizi korusun. Çünkü Rasûlullah Allah'ın en sevgili kuludur. O'nun yanındaki yeri çok büyüktür. Bundan önce onun şanını yücelten ve öven ayetlerden bir bölüm arzettik. Fakat Allah Teâlâ yaratılanla yaratanı ayırmak ve sadece kendisinin mâbud olduğunu anlatmak istemiştir. O, dilediğini yapandır. Bu konuda hiç bir peygamber, hiç bir veli ve hiç bir şehit O'na ortak değildir. Muttakile-rin imamı, müminlerin önderi ve kıyamet gününün imamı ve şefaatçisi da olsa onun bu konuda yapacağı hiç bir şey yoktur. O rahmet peygamberidir. Üzüntü ve kederin gidericisi, ümmetin kurtarıcısı, en güzel sözlerin sahibi ve varlıklara nisbetle alemlerin efendisidir. Fakat iş, Allah'ın yetki alanına ulaştığı zaman o Allah'ın bir kuludur ve kulluk sıfatı onun en büyük sıfatıdır ve Rasûlullah'ı süsleyen şeref madalyasıdır.
Burada basiret sahiplerinin dikkatini çeken inceliklerden birisi de şudur: Kur'an-ı Kerim ne zaman Hz. Peygamber'i yüceltme ve onurlandırma makamında ziretmişse, orada hemen kulluk sıfatlarını da zikretmiştir. Mesela, en büyük mucize olan Kur'an'ın Hz. Peygamber'e in-dirilişinden söz ederken onu bir kul olarak vasıflandırır:
Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi de çağırın! (Bakara/23)
En büyük mucizelerden birisi olan İsra'dan sözederken de Peygamberini kul olarak vasıflandırır:
Bir gece kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir. (İsra/1)
Kehf suresi, kulu Muhammed'e indirdiği kitaptan söz ederek başlar:
Hamdolsun Allah'a ki kulu (Muhammed'e) kendisinde hiçbir eğrilik bulunmayan kitabı indirdi. (Kehf/1)
Furkan suresi de buna benzer biçimde başlamıştır:
Alemlere uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed'e) Furkan'ı indiren Allah yüceler yücesidir. (Furkan/1)
Enfal suresinde de aynı şeyi söyler:
Eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiriyle karşılaştığı gün (Bedir savaşı günü) kulumuza indirdiğimize inanmış iseniz bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi birşeyin beşte biri Allah'a, Rasûlüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah herşeye hakkıyla kadirdir. (Enfal/41)
Necm suresinde şöyle buyurur:
Allah o anda kuluna vahyedeceğini vahyetti. (Necm/10)
Hadid suresinde şöyle buyurur:
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed'e apaçık ayetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size şefkatlidir, merhametlidir. (Hadid/9)
Cin suresinde Hz. Peygamber'in Allah'a yalvarmasından söz edilirken şöyle buyurulur:
Allah'ın kulu O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca onun etrafında neredeyse keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi. (Cin/19)
Şimdi de sırada onun yaptığı bazı işlerden dolayı onu kınayan ve bunlardan geri dönmesini isteyen ayetler vardır. Biz Kur'an-ı Kerim'de bazı tasarruf ve işlerinden dolayı Allah'ın Hz. Peygamber1! kınadığı ayetleri de görüyoruz. Unutmamamız gerekir ki çoğu durumlarda azarlama ve kınama sevgi ve dostluğun bir delilidir. Bu sebepledir ki Şevki bir beytinde şöyle demektedir:
Dostların birbirini kınaması pek de münasiptir Dostluğun zevki sadakati dostun itabındadır.
Yine unutmamamız gerekir ki tarafların seviyesi yükseldikçe kınamanın da hem lafız olarak hem de mana olarak seviyesi yükselir. Bu sebeple ilim sahiplerinin birbirini kınaması halkın veya ayak takımının birbirini kınaması gibi değildir. Ariflerin birbirini kınaması cahillerin kınaması gibi değildir. "İyilerin iyilikleri, mukarreblerin kötülükleri mesabesindedir" denilmiştir. Allah ile Rasûlü arasındaki kınama üslubunun zirvesine ulaşmamız mümkün değildir.
Bu insanların idrak ve algılamasının çok üstündedir. En çok sevdiği varlığın samimi ve temiz sevgisiyle, yaptığı kınamanın zevki, her-türlü zevkin üstünde ve her türlü idrakin ötesindedir. Kur'an'daki, Allah'ın Peygamberine yönelik kınama ayetlerine dikkatlice baktığımız zaman kınamanın sevgiyi hissettiren ve dostluğu ifade eden ince ve zarif bir örtüyle örtülü olduğunu görürüz. Mesela Tahrim suresinde Allah'ın peygamberini kınaması bu çeşitten bir kınamadır.
Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi sen niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok acıyandır. (Tahrim/1)
Kınama ayeti "Ey Nebi hitabıyla başlıyor. Bu bir dostluk, sevgi ve onurlandırma hitabıdır. Kınama, Peygamber'i hesaba çekme üslubu içerisinde değil, bir soru sorma üslubu içerisinde yapılıyor:
Niçin haram ettin?
Bu ayet-i kerimenin en muhtemel nüzul sebebi özet olarak şudur: Hz. Peygamber çok sevdiği ve devamlı yediği bir nevi tatlıyı kendisine yasaklamıştır, bununla maksadı bazı hanımlarını memnun etmekti. Bu sebeple "Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?" diye hitap ediliyor.
Sonra ayet-i kerime sözü, Hz. Peygamber'in bu davramşındaki maksadına getiriyor; ayetin beyanına göre Peygamber'in maksadı bazı hanımlarını memnun etmekti. Gerçekten Hz. Peygamber hanımlara iyi muamelede örnek alınacak ideal bir insandı. Ayet Peygamberimizin bu maksadını şöyle ifade ediyor:
Eşlerinin rızasını gözeterek... Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
Sanki Allah Teâlâ Peygamber'in mazaretini ve helâl olan şeyi kendisine yasaklamasındaki maksadını açıklamayı kendisi üstlenmiş gibidir. Allah Teâlâ Peygamber'in maksadını bu şekilde beyan ettikten hemen sonra da ona kendisinin bağış ve merhamet sahibi olduğunu hatırlatmıştır:
Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
Kınama ayeti, "Ey Peygamber" hitabıyla başlamış, bağış ve rahmet ikramıyla sona ermiştir: Tevbe suresinde Allah Teâlâ şöyle buyurur:
Allah seni affetsin. Fakat doğru söyleyenler sana iyice belli olup sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin? (Tevbe/43)
Burada kınama, çok hoş ve sevimli bir üslupla, af ile başlıyor. Yani daha kınamaya başlamadan Hz. Peygamer'i affettiğini bildiriyor. Ve bir halk deyimiyle, günah zikredilmeden bağıştan söz ediliyor. Allah Teâlâ burada da kınama konusundan soru sorma üslubu ile söz ediyor:
Onlara niçin izin verdin?
Allah Teâlâ'nın önce affettiğini söyleyerek peygamberini kınaması son derece tatlı ve hoş bir kınamadır. Hz. Peygamber hakkında henüz hüküm bulunmayan bir konuda içtihad etmiştir; izin verdiği kimselerin içyüzlerini bilmemektedir. Onların doğru veya yalan söyledik-
lerini kesin olarak bilecek ancak Allah'tır. Okuduğumuz ayetleri takib edecek olursak Allah'ın, Peygamberinin yaptığına sanki cevaz verdiğini de anlayabiliriz. Çünkü bir kaç ayet sonra Allah Teâlâ bu adamlardan şöyle söz etmektedir:
Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size bozgunculuktan başka katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizden onlara iyice kulak verecek olanlar da vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir. (Tevbe/47)
Bir kimse çıkıp sorabilir: Allah ve Rasûlü arasındaki bu kınama sahnelerini Kur'an'm gözler önüne sermesindeki hikmet nedir? Bize öyle geliyor ki -tabii yine de Allah bilir- Kur'an-ı Kerim, hesaba çekilme ve cezalandırma kuralının genel geçer bir kural olduğunu, Peygamber bile olsa hiç kimsenin bu kuraldan istisna edilmediğini insanlara öğretmek için kınama âyetlerini zikretmiştir. İşte Kur'an Peygam-ber'i kınıyor ve onu hatasını düzeltmeye çağırıyor. Nerdeyse onu hesaba çekiyor bile diyesimiz geliyor. İşte Enfal süresindeki şu ilahi sözlerin benzerleri o yüce Peygamber'in kulağında çınlıyor:
Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yakışmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmamızı ister. Allah güçlüdür, hakimdir.
(Enfal/67
Ey Muhammedi Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye "Eşini yanında tut, Allah'tan kork!" diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek gizliyordun. Oysa, Allah'tan çekinmen daha uygundu. (Ahzab/37)
Yanma ama birisi geldi diye Peygamber yüzünü eskitti ve sırtını döndü. Ey Muhammedi Ne bilirsin, belki de o arınacak; yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti. Ama sen kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun; arınmak istememesinden sana ne! Sen Allah'tan korkup koşarak sana gelen kimseye aldırmıyorsun. Dikkat et; bu Kur'an bir öğüttür. (Abese/1-11)
İşte böyle; ne zaman Hz. Muhammed'e ait bir hatırayla karşılaşsak ve onun dönemine yönelsek, ne zaman doğruluk ve gerçeğin aydınlattığı ona ait zarif ve parlak bir tabloyu seyretmeyi arzu edip mukaddes kitaba, yüce Kur'an'a dönüp baksak orada Allah Rasûlüne ait ideal bir tablo buluruz. Bu tablo beş unsur üzerine bina edilmiştir: Hz. Peygamber1! övme ve yüceltme unsuru, sorumluluk ve yükümlülük unsuru, yüceltme ve sorumluluğun karışık olduğu unsur, onun bir beşer olduğunu ve Allah'ın kudreti önünde güçsüzlüğü unsuru, kınama ve hatasını düzeltmeyi isteme unsuru. Bu beş unsurla birlikte Hz. Mu-hammed'in eşsiz kişiliğinin aydınlık çehresi ortaya çıkar.
Doğrusu bu Kur'an en doğru yola götürür. (İsra/9) [97]
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-15.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
☝https://www.muhammediyye.org/☝
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
Öğrencilerimize önemli hatırlatma;
اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖
S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.