Sorularla islamiyet-15->Cevap: Önce "Mevlit kutlaması1' tabirinin ne anlama geldiğinde anlaşmamızın uygun olacağı kanaatindeyim. Bu törenle, bu gecenin özel bir gece olduğuna inanmak veya bu geceyle herhangi bir ibadet arasında söz, hareket ve amel olarak bir irtibat kurmak anlamı kastedi-liyorsa bunun dinde ve İslâm'da herhangi bir yerinin ve hükmünün olmadığında anlaşmamız gerekir. Çünkü ne Kur'an'da ne de sünnette Hz. Peygamber'in (s.a) doğduğu gece ile sözlü veya fiili bir ibadet arasında herhangi bir bağ kurulmamıştır. Ancak bu törenler, Hz. Peygam-ber'e ait bir hatıra münasebetiyle insan zihnini ve ruhunu yüce duygulara ve güzel ahlak Örneklerine doğru yönlendirmenin bir fırsatı olarak değerlendirilebilir; Hz. Peygamber'in (s.a) şahsında canlanan şanlı bir tarihin sahifelerinde gezintiler yapılabilir, Hz. Peygamber'in hadislerini tekrarlamak, onun rabbinden getirdiği Kitab'ı, yaratıcısının dinini ve çağırdığı İslâm hidayetini ve hükümlerini müzakere etmek için bu hatıraların canlandırılması bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu gayelerle mevlit törenleri düzenlenirse bunun güzel bir faaliyet olacağı kanaatindeyim. Bu tür faaliyetleri ibadetin bir parçası, veya dinin bir hükmü ya da bir inanç konusu olarak değil, bilakis dinin kurallarını ve öğretilerini tekrar edeceğimiz ve gönüllerde canlı tutacağımız hoş zamanlar ve güzel fırsatlar olarak değerlendirmemiz ve bu hususta titizlik göstermemiz gerekir.
Çağdaş toplumlar çeşitli konular için çeşitli günler tahsis etmektedirler. Mesela ordu günü, barış günü, fakirlikle mücadele günü vs. gibi. Ben inanıyorum ki eğer biz "İslâmî günler" diyebileceğimiz kendimize ait günleri ihya etmezsek, sonuçta çağdaş dünyanın uydurma günleri kendi maddi ve manevi kültürel değerleriyle, şövenist, etnik ve hizipçilik anlamlarıyla bizim hayatımıza hakim olacak ve İslâm'ın günlerini hatırlamaktan bizi alıkoyacaktır. Dinde bunun yeri olmadığı için bu günler kullanamaz diyen nazariyeyi kabul edecek
olursak, içinden nice nice hayrı ve iyiliği devşirebileceğimiz pek çok hatırayı değerlendirmemiş oluruz. Çünkü biz, hicret günü, Bedir savaşı günü, Mekke'nin fethi günü, İsra günü, Ramazan geceleri ve diğer İslâmî gün ve geceleri İslâm'dan ve onun hükümlerinden söz etmenin bir fırsatı olarak görürsek bu günleri kutlamak pek çok hayırlara vesile olacaktır.
Burada Önemli bir noktaya daha işaret etmek istiyorum. Belki işaret edeceğim bu noktadan hareketle mevlit kutlamalarında ideal bir yönteme yaklaşmış olacağız. O da şudur: Biliyoruz ki Rasûlullah'ın (s.a) doğduğu geceyi kesin olarak ve herkesin ittifak ettiği bi şekilde belirlemek mümkün olmamıştır. Müslümanlar arasında meşhur olan görüşe göre bu gece Rebiulevvel ayının 12. gecesidir. Fakat bu konuda başka görüşler de vardır. Bazıları Rebiulevvel ayının onyedinci gecesi olduğunu söylemişlerdir. Bir rivayete göre de Rasûlullah (s.a) Re-biulevvelin dokuzuncu gecesi dünyaya gelmiştir. Bu konuda başka görüşler de vardır. Bunlardan kimisi zayıf kimisi şazdır. Bu konuda merhum araştırmacı Mahmud Paşa el-Felekirnin Fransızca olarak kaleme aldığı Netaicu'l-Efhamfi Takvimi Kable'l-Islâm ve fi Tahkiki Mevlid'in-Nebiyyi ve Omrihi Aleyhisselam isimli bir kitabı vardır. Bunu merhum Ahmed Zeki Arabçaya çevirmiş ve 1305 hicri yılında Bulak'ta Emiriy-ye matbaasında basılmıştır. Ahmed Zeki o esnada İsmailiye şehri valiliğinde mütercimdir. Daha sonra Arabçılığm meşhur üstadı olmuştur. Bu kitaba müracaat ettiğimiz zaman Mahmud el-Feleki'nin bu konudaki bütün görüşleri tek tek ele aldığını ve tarihi, astronomik ve ilmi araştırmaların Hz. Peygamber'in Rebiulevvel ayının dokuzunda dünyaya geldiğini isbat ettiği kanaatine vardığını görürüz. Mahmud Paşa el-Fe-leki daha sonra şu sözlerle konuyu bitirir; "Bütün bunların özeti şudur: Hz. Peygamber fs.a) efendimiz Rebiulevvel ayının 9'unda Pazartesi günü dünyaya gelmiştir. Bunun miladi takvimdeki karşılığı 20 nisan 571'dir. Bu araştırmaya güven ve (kör) taklidin esiri olma."
Ben bunu Mahmud Paşa el-Feleki'nin görüşüne katılmak veya onu reddetmek maksadıyla anlatmıyorum. Benim dikkat çekmek istediğim nokta şudur: Rasûlullah'ın doğduğu gece hakkındaki bu ihtilaflar, bizim mevlit kutlamalarını muayyen bir geceye bağlı kalarak yapamayacağımızı ifade ediyor. (Bunda da bir hayır vardır, çünkü) böylece bu gecenin itikadı veya ibadet anlamıyla ihya edildiği şüphesi de ortadan kalkmış oluyor. Bundan hareketle açık sözlü pek çok davetçi Rebiulevvel ayının tamamının mevlit ayı olduğunu söylemişlerdir. Rebiulevvel ayının başından itibaren mevlit kutlamalarına başlarlar, ayın sonuna kadar bu kutlamalar devam eder. Bu kutlamalar esnasında Hz. Peygamber'in şahsiyetinden, hayatından ve çeşitli yönlerinden söz ederler.
O halde biz bu gecenin kendisini ihya etmeyiz. Çünkü bu gece soyut bir gecedir. Ancak biz Rasûlullah'ın doğduğu günü veya ayı onun hayatına ait olayları tekrar hatırlamak, cihad ve davetinin çeşitli aşamalarını tekrar gözden geçirmek için bir fırsat olarak değerlendiririz.
Tarihteki mevlit kutlamalarını gözden geçiren bir kimse şu iki nahoş durumdan birisini müşahade eder: Aşırılıklar ve sapmalar. Mevlit kutlamaları için çok büyük masrafların yapıldığını ve bu kutlamalarda dinin aslıyla, kurallarıyla ve müslümanların menfaatiyle genellikle hiçbir ilgisi bulunmayan görüntülerin ortaya çıktığını hep duymuşuzdur. Hz. Peygamber'in doğum günü münasebetiyle yapılan bu aşırılıklarla dolu kutlamalar bizi mutlu etmez ve biz bunların tekrarlanmasını arzu etmeyiz. Benim kendi kanaatimce işin en tuhaf yanı şudur: Bu tür aşırı mevlit kutlamaları düzenleyenler, çoğu zaman mezhebi, siyasi ve grupçuluk eğilimindeki samimiyetleri kadar bile İslâm'ın davetine ve prensiblerine karşı samimi olamıyorlar.
Bu aşırılıklardan sonra bazı zamanlarda mevlit kutlamalarının arkası kesildi. Sonra bu kutlamalar tekrar başladı. Fakat onlar bu kutlamaları bir takım kötülük ve günahları işlemek için bir fırsat bildiler. Böylece mevlit kutlamaları amacından saptırılmış oldu.
Sonunda çağdaş toplumlar mevlit kutlamalarında bir reform/yenilik yapmak istediler. Bunun için kutlamalardaki mevcut pek çok kötülük ve çirkinliği gerekçe gösterdiler. Mevcut kutlamalarda kadın erkek karışıklığı, açılıp saçılmalar, çirkin ve utanç verici durumlar bulunuyordu. Hatta bu kutlamalar bahanesiyle,uyuşturucu kullanmalar ve daha pek çok haram işleniyor. Bunlar bu kutlamalarla ilgili bir yenilik yapılması gerektiğini söylediler. Fakat gerçekleştirilen bu yeniliklerin pek çoğu, uyulmasını istediğimiz dini değerler ve İslâmî prensibler hesabına yapılmadı.
Mevlitte yenilikler yapmaya başladık: Mûsiki çadırları kuruluyor, çağdaş anlamda piyesler ve tiyatro gösterileri gerçekleştiriliyor ve pek çoğu İslâmî açıdan güvenilir olmayan kitaplar satılıyor. Yani biz her zaman İslâm'a uygun bir yenilik yapmadık.
Mevlit kutlamalarında zaman zaman aşırılıklar zaman zaman da amacından sapmalar görüldüğü gibi yapılacak yeniliklerde aşırı gideceğimizden ve bu kutlamalarda muhafaza etmeyi arzu ettiğimiz dinin sınırlarından ve şeriatın çerçevesinden uzaklaşacağımızdan korkuyorum.
Bütün bunlardan sonra beklenen soru şudur: Hz. Peygamber'in doğumunu kutlamak için ne yapmamız gerekir? Hatırladığıma göre merhum Muhammed Reşid Rıza'dan Hint müslümanlarınm yaptıkları törenlerde okunan mevlit konusunda bir makale yazması veya araştırma yapması istenmişti. 1350 hicri senesinde Hulâsatu's-Sirati'l-Mu-hammediyye ismini verdiği bir makale yazdı. Bu makalede Hz. Pey gamber'in hayatını özetledi.
Ertesi yıl, yani 1351 h. senesinin ilkbaharında İslâm'da kadın haklarından bahseden Nidâü'l-Cins'il-Latif diye bilinen kitabını kaleme aldı. 1352 h. senesinde el-Vahy'i!-Muhammedi isimli meşhur kitabını yazdı. 1353 h. senesinde ise Yevmu Muhammed başlıklı makaleyi yazdı ve el-Menâr isimli dergide yayınlandı. Bütün bunları, bu gün münasebetiyle kutlamalar yapan Hindistanlı müslümanların ricasıyla yazdı. Reşid Rıza bundan önce 1916 senesinde Kıssatü'l-Mevlidi'n-Nebeviyyu'l-Muhtar isimli kitabını yazmıştı. O vakit sûfilerin şeyhi Muhammed Tevfik el-Bekri idi. Reşid Rıza'nın yazdığı kitabı, mevlit gecelerinde daha önceden okunan kıssaların yerine okutmaya başladı. Önceleri okunan o kıssaların içerisinde Hz. Peygamber'in hayatını anlatan sağlam kaynaklardaki gerçeklerle uyuşmayan çok sayıda uydurulmuş hikayeler vardı. Reşid Rıza bu kıssayı önce el-Menar'da., sonra da müstakil olarak yayınladı. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
Hz. Peygamber'in hayatını anlatmak İslâm'ın prensiblerine ve şeriatın ahkâmına insanları yeniden davet etmek için mevlit kutlamalarını bir fırsat olarak değerlendirmemiz güzel olur. Biz yaşadığımız şu çağdaş toplumda buna her zamankinden daha fazla muhtacız. Çünkü pek çok yabancı veya dini düşünceden uzak kültür dalgaları şu anda halkın kafasını ve gönlünü işgal etmektedir. Bu maddi, sosyal ve sanatsal kültür tufanının yanında İslâm kültürünün kaynaklarından beslenen kafi miktarda bir kültür sermayesinin de olması gerekir. İnsanları İslâm kültürüne doğru yönlendirmek için bu ve benzeri münasebetlerle çok geniş imkanlara ulaşmak mümkündür. Hicret günü, mevlit günü, Bedir'i anmak, Mekke'nin fethini anmak, Miraç gecesi, Berat gecesi, bayram geceleri ve Kadir gecesi gibi geceler bunun için birer vesiledir.
Sonra mevlit kutlamalarıyla ilgili olarak bazı tekliflerde bulunmak istiyorum: Bu tür anma günlerinde talebelerin görecekleri ilk dersi Hz. Peygamber'in (s.a) örnek şahsiyetinin anlatıldığı bir ders haline getirmeliyiz ve bu dersi ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin bütün kademelerinde yaygınlaştırmalıyız. Bunun yanısıra gazete ve dergilerde Peygamber'in siretine ve davetine dair yazılar yazılmalı, konferanslar verilmeli, toplantılar düzenlenmeli ve mevlit günü İslâmî kongreler için bir fırsat bilinmelidir. Bir yarışma düzenlenerek Hz. Peygamber hakkında yazılacak en güzel eserler için ödüller dağıtılmalıdır. Yüce Peygamber'in tarihi Mevlit Kandili münasebetiyle kullanabileceğimiz malzemenin önemli bir bölümünü teşkil der. Mesela; Hz. Peygamber (s.a) bir yetim idi: Babasını daha doğmadan önce kaybetmişti. Annesini ise çocukken kaybetmişti. Bununla beraber bu yetim rabbinin lutf u keremiyle kainatınn en büyük ıslahatçısı olmuş ve dünyayı iyiliğe, doğruluğa ve aklın yoluna yönlendirmiştir. Keşke biz her sene toplumdaki yetimleri ve yetim hükmündeki zayıf ve sakatları kalkındıracak tesis ve kurumlan açmak için bu mevlit kutlamalarını bir fırsat olarak bilmiş olsaydık.
Mevlidin hatıralarını bir fırsat olarak değerlendirmemiz gerekir. Bu kutlamaların içerisinde İslâm toplumunda bulunan yetimlere ayn bir önem ve ihtimam göstermeliyiz. Bu ihtimamı sadece onlara şefkat
ve iyilik olsun diye değil, bilakis çağdaş toplumun tanıdığı bütün hakları bu yetimlere vermemiz gerektiği için göstermeliyiz.
Mevlit kutlamalarının bidatlardan uzak ve doğru bir şekilde yapılabilmesi için mevlidi anmak münasebetiyle Hz. Peygamber'in kişiliğini Kur'an-ı Kerim'in anlattığı şekilde almamız gerekir. Bugüne kadar içimizden hiçbir yazar Hz. Muhammed'i Kur'an'm anlattığı gibi ayrıntılı bir sekide ele almamıştır. Kur'an'a göre Hz. Muhammed konusu mevlit kutlamalarının en önemli madde başlıklarından biri olabilir. Şayet bunu biz ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde ortaya koyabilirsek bunun, İslâm'ın ve İslâm peygamberi Hz. Muhammed'in tanıtımında büyük bir değeri ve yeri olacaktır.
Son olarak "Mevlit kıssası"na temas edelim. Mevlit kıssası başlangıçta Hz. Peygamber'in hayatıyla ilgili az sayıda tarihi gerçeklerin yanında pek çok efsaneyi de ihtiva ediyordu. Nice zamandır insanlar bu kıssaya karşı bir tavır aldılar ve onu değiştirmeye çalıştılar. Nihayet merhum Abdullah Afifi el-Mevlid'ûn-Nebeviyy'ül-Muhtar kıssasını kaleme aldı. Birinci kıssadaki siret gerçeklerine ilave edilen hurafelerin aksine, merhum Abdullah Afifi'nin kıssasında güzel bir üslup, gerçeklerin beyanında titizlik ve ibaresinde de kolaylık hakimdir. Müslüman halkın kendi dinlerinin prensiblerini kolayca anlayacakları, özümseyip istifade edebilecekleri bir üslupla kaleme alınmıştır.
Şayet bir müslüman âlim veya bir âlimler topluluğu Hz. Peygamber'in sireti hakkında tarihi gerçeklere dayanan, ibaresi gayet açık ve kolay anlaşılır ve üslubu tatlı bir mevlid kıssası kaleme almış olsalardı, Hz. Peygamber'in doğumunu kutlama merasimleri, bu kıssanın yardımıyla daha güzel bir şekle bürünürdü.
Kısacası, Hz. Peygamber'in hayatı ve İslâm'ın prensibleri ihmal edilmemesi ve istenilen şekilde icrasında kusur Edilmemesi gereken güzel bir iştir. Ancak, mevlit kutlamalarını veya mevlid gecelerini ihya etmeyi İslâm'ın bir hükmü olarak görmek doğru değildir. Çünkü bu konuda hiçbir Kur'an ayeti ve hiç bir hadis mevcut değildir.
- Tevhid
- Kur'an
- Sorularla İslam-15.Bölüm
- Sorularla İslam-Bölümler
- ☝📖 المحمية 📖☝
☝https://www.muhammediyye.org/☝
📖-المحمية علي الكتاب و السنة الصحيحة-📖
Öğrencilerimize önemli hatırlatma;
اعوذ بالله من الشيطان الرجيم
بسم الله الرحمان الرحيم
الحمد لله رب العالمين وحده لا شريك له و محمد رسول الله لا رسول و لا نبي بعده و الصلاة و السلام علي آله واهل بيته و اصحابه و امته اجمعين
Kovulmuş şeytandan,Her şeyin yaratıcısı tek rabb,tek ilah,tek gerçek egemen,rahman ve rahim olan Allaha cc sığınırız,her türlü kulluğun,ibadetin,itaatin,faydalı amellerin ve sözlerin tümü sadece ve sadece onun rızası içindir,salatü selam bütün peygamberlerin peygamberi efendimiz,rehberimiz,önderimiz ve örneğimiz Hz Muhammed Mustafa aleyhi efzalussalati vesselama,aline,temiz ehli beytine,davası uğruna savaşan ashabına ve yolunda yürüyen ümmetine olsun.
Sitemizde yeralan çalışmalarımız;başta yüce kitabımız Kur'anı Kerim olmak üzere,temel İslami kaynakların anlaşılmasına yardımcı olmak üzere hazırlanmıştır.Bu çalışmalarda bizlerden ilgisini,yardım ve desteğini esirgemeyen kardeşlerimizden ve cümle müslümanlardan. Allah razı olsun.
📖☝المحمدية علي الكتاب و السنة☝📖☝Muhammediyye☝📖
S.Muhammed Kayaalp El-Haşimi Ks
الامام سيد محمد الهاشمي
Destek olmak isteyen kardeşlerimiz iletişim formundan bize yazınız,Allah razı olsun.S.Muhammed Kayaalp (el-Haşimi) Ks--Arapça Dersleri-İslami Sohbetler-Tevhid-Tefsir-Hadis-Fıkıh-Fetvalar-İrşadlar...↷↷↷↷
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.